Bacaklarım titreye titreye okula girdim. Biliyordum, bugün yanıma gelecekti ve onunla konuşmak zorunda kalacaktım, bunun için hazır mıydım bilmiyorum ama kesinlikle yapmak zorundaydım. Kalbim resmen ağzımda atıyordu. Derin soluklar almaya çalışarak sınıfa girdim, bu kadar stres sadece zarar veriyordu.
Öğretmenimiz gelmişti ve ders çoktan başlamıştı. Birazdan okula gelecekti. Her zaman ilk blok derse girmez, geç gelir sonraki derslere girerdi. Dönem boyu bunu yapmasına rağmen şu ana kadar hiç sınıfta kalmamıştı. Bunu nasıl becerdiğini ona soracaktım. Tanrım! Resmen ona soracaktım, onunla görüşeceğim aklıma yeniden gelmişti ve ben yeniden titremeye başlamıştım. Onu düşündüğümde böyle heyecanlanan ben acaba karşısında ne yapacaktım?
Kapı açıldığında nöbetçi öğrenci gelmişti. Elindeki kağıda bakar "April Grace Anderson, müdür tarafından çağırılıyor." İşte bu bendim, ama müdür beni niye çağırırdı ki? Mr. Fredo başıyla onay verdiğinde yerimden kalktım ve sınıftan dışarı çıktım.
Nöbetçi öğrenci elindeki kağıdı benim elime verdi ve hiç bir şey söylemeden yanımdan uzaklaştı. Yüzümü ekşittim ve elimdeki kağıda baktım. Kağıdı açtığımda içinde bir not vardı ; "En alt katta kullanılmayan müzik sınıfına gel -Küçük Drew'in"
Tanrım, yüzümün kızardığına emindim, ona böyle yazmıştım ve oda unutmamıştı. Kim olduğumu bilmezken ve yazışırken hayat ne kadar da güzeldi. Ona, giydiğimde utançtan kendime bile bakamadığım iç çamaşırlı fotoğraflarımı attığımda, olayların buraya kadar geleceğini asla tahmin etmemiştim. Şimdi ise utancımdan neredeyse adım atamıyordum.
Yavaş adımlarla müzik sınıfının önüne geldim ve derin bir nefes aldım. Ne olacaksa olsun diyerekten, kapı kulpunu tuttum ve aşağı indirerek kapıyı açtım.
İşte oradaydı! Sandalyeye oturmuş, kapıya doğru dönük bir şekilde beni izliyordu-ya da bekliyordu- içeriye girdim ve kapıyı kapattım. "Kilitle." dedi. Ve bu ,birbirimizi tanıdıktan sonra onun bana söylediği ilk kelime oldu. Kapıyı kilitledim ve tekrar önüme döndüm. Bana öyle bir bakıyordu ki, ona mesaj attığıma pişman olmuştum. Konuşmayacaktı , bunu anladığımda ben sohbeti başlatmak istedim.
"Merhaba," Ve bu da benim ona karşı kurduğum ilk kelime olmuştu. Cevap vermedi, bir süre daha baktı ve sonra ayaklandı, üzerime doğru yürüyordu ve ben, geriye doğru bir adım bile atamıyordum.
Karşıma geldiğinde iki kolunu yanıma sardı fakat bana sarılmadı, beni geriye doğru iterek benimle birlikte yürüdü. Beni duvara yapıştırdığında, yemin ederim ki kalbimin sesini duymuştu ve gülümsemişti.
"Sana da merhaba pamuk şeker." Yüzünde arsız bir gülümseme vardı. Bende gülümsedim ve bir anda kafasını boynuma gömüp ısırdı. Acıyla inledim, bu tepkime gülümsemiş ve boynumu öpmeye başlamıştı. Kendime geldiğimde onu hafiften ittirdim fakat yerinden bile kıpırdamadı. Dudaklarını kulak hizama ve "Hatırlıyor musun? Sana, seni ilk gördüğümde ısıracağımı söylemiştim." Gülümsedi, gülümsedim. Çok tatlıydı. Mutluydum.
-
Aslında final böyle olmayacaktı ama düşündüm ve dedim ki bu bir texting hikayesi ve bırakayım öyle kalsın sırf uzatmak için hikayeyi batırmayayım. Şu ana kadar okuyan, yorum yapan, oy veren herkese teşekür ederim. ALLAH RAZI OLSUN JDOCMDSVDSOP. Çünkü yorumlarınızı ne kadar okursam okuyayım hep aynı mutluluğu hissettiriyor. İyi ki vardınız, iyi ki de varsınız. Belki 2. bir kitap olarak devamı gelir, bilemiyorum. Şimdilik net birşey söyleyemiyorum.
Tekrardan teşekkür ederim. Sizleri seviyorum, kendinize iyi bakın. Diğer hikayelerimde görüşmek üzere:)))))))))))

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sober | jb (tamamlandı)
Fanfiction"Seni seviyorum; 1 cümle, 2 kelime, 13 harf, 2 insan ve 1 aptal..." texting. #1 - #bieberfever 2016