Merhaba arkadaşlar. Bu bölümü güncelliyorum. Hikayem hakkındaki fikirlerinizi yorumlara yazabilirsiniz. İyi kötü herşey kabulümdür :D.
3. Bölümü çıkarmaya pek vaktim olmuyor. Ama en kısa zamanda 3. Bölüm de gelecek. Okumaya devam edin! Seviyorum sizleri...Baba,sen misin? Geldin mi? Kurtar beni! Ellerimi uzattım. Ancak o arkasını dönüp gitti. Hem de bana hiç cevap vermeden. Ne zamandır ağlamaktan helak olmuş bedenimi taşımakta güçlük çekiyordum. Dizlerimin üstüne çöküp rutin olarak ağladım, ağladım... Etrafıma baktım. Babam gerçekten gitmişti. Sadece bir ses duyuyordum. "Hadi kız sabah oldu"
İlk önce gözlerimi ovuşturdum. Yavaş yavaş gözkapaklarımı araladığımda karşımda annemi gördüm. Tekrar gözlerimi kapatıp "rüyaymış" dedim. "Hadi ama Ebru. Bıktım her gün her gün." diye yineledi annem sözünü.
"Kalktım" dedim hayıflanarak. "Üzerini giy sonra aşağı in kahvaltıyı hazırla" dedi ve kapıyı sertçe çekip çıktı.
Bir müddet etrafıma bakındım. Kıyafetlerimi düzenlemeden fırlattığım pasaklı dolabım,ruhsuz aynam,üzerinde karaladığım kağıtlar olan çalışma masam,yatağımın ucunda akşamdan çıkardığım kirli çoraplarım. Aslında çok titiz,derli toplu biriydim. Babam ölünceye kadar... Tıpkı aynam gibi ruhsuzlaştım. Bendeki değişime kimse inanamadı. Toparlayamadım işte. Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım... Her neyse. Annemin bana söylediklerini hatırlayarak pek isteksizce okul üniformamı giydim. Saçlarımı topladım. Odadan çıkmadan önce nasıl göründüğümü merak ederek aynadan kendime baktığımda pek bir fark göremedim. Her zamanki gibiydim. Gözaltlarım şişmiş,bakımsız saçlarım,kaç gündür doğru düzgün beslenmediğim için zayıflamış olan vücudum... Artık siz ne derseniz. Ben bu halime "ruhsuz" diyorum.
Çantamı tek omzuma attım. Merdivenin korkuluklarından tutarak aşağı indim. Babam öldükten sonra her gün yaptığım gibi kahvaltıyı hazırladım. "Ay yapabildin sonunda. Beceriksiz şey " diye çemkirdi annem. Annem diyorum ama her zaman annem olup olmadığını sorgularım. Cevap vermedim. Yine midem yemekleri reddediyordu. Yaşadığım acı fazlasıyla doyurmuştu çünkü beni. Elimdeki çatalla boş boş tabağı karıştırıyordum. Uzaklara dalmıştım yine. "Hayırdır, Karadenizde gemilerin mi battı?" diye alaycı bir tavırla konuştuğunda irkildim. "Ben doydum gidiyorum" dedim. Ayağa kalktım ,çantamı sırtlandım. Birden koluma yapıştı ve sıkmaya başladı. Yüzümü acıyla buruşturdum. "Ne yapıyorsun!?" dedim yüzümü hala buruştururken. "Bana bak! Baban öldü diye hayat bitmiş değil,bunu kafana sok artık. Seni ben okutuyorum,ben barındırıyorum. Bana burun kıvırmaktan vazgeç!" bu sözleri söyledikten sonra kolumu hızlıca bıraktı. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. "Sana karşı hiçbir zaman saygıda kusur etmedim anne. Ayrıca seni ben barındırıyorum diyorsun ya. Öyle değil o. Babamdan kalan miras olmasaydı... Bunu her seferinde bana söylemekten vazgeç artık." dedim ve arkama bile bakmadan kapıyı sertçe çekip çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçimdeki Çığlık
ChickLitSenin hiç bir yanın eksik oldu mu? İçindeki çığlıklara cevap verebildin mi? Onları susturabildin mi? Ne kadar çığlık atarsan at, karşıdaki duvara çarpıp yine sana gelir o çığlık. Hem de daha büyük bir şiddetle. Öyle çarpar ki suratına... Bir yarad...