İNSANCIKLARIN DÖRT GÜNAHI 3.PERDE

11 0 0
                                    

Emanuel;
Onlar... işte onlar.
Dünyanın dört bir köşesine yayılmış ufak tefek insancıklar yığını...
Söylediğimizde dinlemediler
Oynadığımızda izlemediler.....
Yazdığımızda ise okumadılar..
Ve en önemlisi de;
Öldüğümüzde hissetmeyecekler.
Acizlikleri, her geçen saniye ruhlarını kemiriyor insancıkların.
Öyle çok kemiriyor ki, ruhları tükenmek üzere.
Biz mi?
Biz insancıklardan farklıyız. Ruhumuz ancak biz öldüğümüz gün bizden ayrı kalacak!
Fakat bizi üstün bir ırk olarak da görmenizi istemeyiz!
Biz sadece insanız işte.
Ruhumuz fakir bedenlerimizden süzüldükten sonra.
Nihayet Acı ve tatlı birbirine kavuşacak.
Acı olan taraf ölümün ta kendisi!
Uyku ise ölümün saf bilinmeyen yüzü.
Saf güzellikte ki uyku, pusuya yatmış ölümün üstünü ansızın örtmek istermiş onun kötülüğünü gizleyebilmek adına.
Böyle anlatılmıştı bizlere.

Emanuel;
Evet sen! Eğer bize sorarsan bir gün, İnsan ve İnsancık arasında ne fark vardır diye! İşte sana söylüyorum, tüm bu gerçeği göremeyen gözlerin ne işe yarar ki!
İnsanlar, insanlar için yaşar. İnsancıklar ise sadece kendileri için!
Eğer daha da anlamadıysan demek istediklerimi, yaşatmak isterim sana bizim yaşadığımız sefaleti!

Darwin;
Sefalet nedir ki? Fakirlik midir sefalet? Peki ya fakirlik nedir? Midenin saatlerce, belki de günlerce aç kalmasının ardından büzüşüp, guruldaması mıdır fakirlik?
Belli ki değildi, Günlerdir midemize tek lokma bile girmemişti fakat sefil hissetmiyorduk bedenimizi!
Sefillik mideyle alakalı değildi oysa ki, kahrolası sefillik kalbimizde saklamıştı kendisini. Eğer olur da bir gün kendimizden başka kimseyi düşünmez olursak.

Marcus;
Tıpkı insancıklar gibi, kalbimizde sevgi kırıntısından bir yol oluşturmazsak, işte de o zaman Tanrı'nın adına yemin ederim ki! Gerçek sefiller biz olurduk.
O kara günde bizi ne midemizin gurultusu, ne de insanlığımız kurtarabilirdi Tanrı'nın gazabından!

Emanuel;
O halde sefil olmamak için beklemeliydik Tanrı'nın bizim için kurduğu Harika tasarıyı.
Saat kaçta gelirdi ki kim bilir Tanrı? Hangi ay? Hangi yıl gelir çalardı kapımızı?
İnsanlar ve İnsancıkların bir ortak yönü daha vardır söylüyorum size.
Dinlerseniz eğer bu sefer öğrenirsiniz sizde!
Kral burada olsa işitirdi bu sözlerini her ne kadar istemese de.
Herkes hak ettiği kadar alır bu dünyada karşılığını!
Merak etmeyin herkese yetecek kadar karşılık var elbette. Eğer herkese hak ettiğinden fazla vermiş olsaydı Yüce Tanrı, ne kalırdı ki bize geriye?

Lucas;
Dünya'nın tek adaleti budur işte. Ne az ne çok, alır herkes yeterince!

Marcus;
Peki ya yetmezse? Hiç düşündün mü bu yönden bir kez bile.

Emanuel;
Yeter elbette! Yetmez olur mu hiç? Fakir bir insana bir parça ekmek yaşanabilen bir cennettir bu dünyanın içinde!

Darwin;
"Evet ismim üzerine and içerim ki öyle! Bir parça sıcak bir ekmeği cennetle bile değişmeyiz biz zavallılar!
Fakat etrafınızda ki insancıklara dönün de bir bakın! Bir cennet uğruna, içinde bizlerin de yaşadığı tüm dünyayı
değişmeye çoktan hazırlar bile."

Lucas;
"İnsancıklar dünyadan kaybolmamız için her şeyi yapmaya yemin ettiler bizler üzerine!"
"Oysa ki onlar bilmiyorlar, bizler bu şekilde yok edilemeyeceğiz!
"Çünkü biz insanlar dünyanın ta kendisiyiz!"

Marcus;
"Bizim yırtık pırtık kıyafetlerimize baktıkça, onların gözleri büyük bir acı içinde inliyor!

Emanuel;
"Hayır,hayır yanlış yönden bakıyorsun sende tıpkı onlar gibi. Asıl acı içinde inleyen gözleri değil, yürekleri!"
"Yüreklerinin seslerini dinleyin dört bir yandan."
"Ölmek üzere olan ruhlarının içinde sıkışmış yürekleri! Nefes alamıyor, düşünemiyor."
"Ve sonunda dayanamayıp boğuluveriyor ansızın beklenmedik bir anda."

Darwin"
"Daha sonra ise deniz kıyısına vuruyor ölü ruhları. Hareketsiz ve neşesiz"

2.KISIM

Emanuel;
"Bu kadar sefalet yeter dediğinizi duyar gibiyim saygı değer insanlar ve insancıklar!"
"Buraya bunları duymak için gelmediğinizi işitiyor aciz kulaklarım. Her birinizin ayrı bir tınısı vuruyor tiyatro salonunun görkemli duvarlarına!"
"İsyan ve keder dökülüyor iki dudak aranızdan!"

Darwin;
"Biraz mutluluk arıyorsunuz kendiniz için belki de. Keder ve hüzün duyduğunuz anda set çekiyorsunuz tüm duyu organlarınıza. Biz insanları duymazdan geliyorsunuz!

Emanuel"
"Buraya az da olsa neşelenmek için geldiğinizi biliyoruz sayın konuklar ."
"Eğer sizi, kendi kederimizin pençeleri ile sarıp sarmaladıysak bu gece, yüzlerce kez af dilesek bile affetmeyiniz bizi!

Marcus;
"Usulca kayboluyoruz hayatlarınızdan, birer birer solan nadide çiçekler gibi!"

"Ruhumuz karıştığında gökyüzünün maviliğine, hatırlayın bizi takvim dünyanın son gününü gösterdiğinde!"

( Kalabalığın arasından bir ses yankılanır, tiyatro salonunun en ön kısmından)

"Ya beklenen son geldiğinde kopmazsa kıyamet, unutacak mıyız ya o gün sizi!"

Emanuel;
"Unutmayın bizi tarihler artık sayılamaz hale gelinceye dek! Saatlerin işlemeyeceği günler de gelecek elbet!"

İNSANCIKLARIN DÖRT GÜNAHI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin