Mutfaktan gelen bulaşık sesleri ve konuşmalar, uyanmama sebep olunca gözlerimi açtım.
Güneş ışığıyla aydınlanan odamın tavanına bakarken mutfaktan gelen seslere odaklandım.
“…Peynir de ister misin?...”
“Olur..”
“…Ablan kaçta geldi dün?...”
“…Tam olarak bilmiyorum ama..Çok sinirliydi …”
Çınlayan tabak ve çatal seslerini duyunca acıktığımı fark edip yataktan kalktım.
Hala uyanamamış olan ayaklarım beni zar zor tutarken mutfağa girdim.
Açelya bir şeye gülerek kahvesini yudumlarken ocağın başında duran annem,bana döndü “Merhaba alarmı duyamayan uykulu genç!”dedi alayla.
Annemin sözlerini umursamayarak masaya geçtim.Masada duran ürünleri süzerken Açelya çay dolu bardağı bana uzattı.Çayı içmeye başladığımda ocağın başında duran annem konuştu ”Alev,maaşını biraz erkenden alabilir misin?”
Çayımı bırakıp ”Neden?”diye sordum.
Annem elinde krep dolu tabağı götürürken konuştu ”Açelyanın birkaç terapi geçmesi lazım.”dedi.Annemin sözlerine karşı kafamı onayladım ve masadaki ekmeği yemeye koyulurken tabak kırılma sesiyle kafamı kaldırdım.
Annem Açelyanın tekerlikli sandalyesinin yanındaki kırıkları toplarken ”Tamam ben toplarım…Olur öyle şeyler kızma kendine.”
Buna karşı ayağa kalkıp ”Senin ayakların yok zaten ellerin de mi yok!? Tutamıyor musun?!”diye bağırdım.Tabakları toplayan annem korkuyla bana bakarken ağzımdan çıkan sözleri yeni anlıyordum.Açelya’nın yüzü her saniye kırmızı olmaya başlarken dolmaya başlayan gözleri nemleşiyordu.
“Ben gidiyorum.”dedim mutfaktan çıkarken.
Odama ilerlerken duvar saatine baktım ve hızlanmasam geç kalacağımı anlayarak odama koştum.
Dolabı açarak içinden günlük kıyafetlerimi çıkararak hızlıca giymeye başladım.
Şu an ne dediklerimi veya ne yaptıklarımı analiz edecek kadar zaman yoktu.
İçinde forma bulunduran çantamı aldım ve tam odadan çıkacakken annemle kapıda karşılaştım.
Annem hayal kırıklığıyla bana bakarken yanından geçtim ve ayakkabılarıma yöneldim.Ayakkabılarımı giymek için çöktüğümde annem konuştu ”Yine de senden istediğimi unutma tamam mı?”diye sordu.
Hızlıca kalkarak kapıyı açtım ve anneme ”Tamam bakarım…”diyerek evden çıktım.
Apartmandan çıktığımda kafamı eğerek hızlı bir şekilde yürümeye başladım.
Artık işe geç kalmayacağımı anlayarak kafamı rahatlattım…
”Senin ayakların yok zaten ellerin de mi yok!? Tutamıyor musun?!”
Söylediğim sözler daha yeni aklımda otururken laflarımın ne kadar ağır olduğunu anladım.
Engelli bir insana ayaksız demenin yanında beklide oturduğu için uzanamadığı engelliye elsiz demek istedim…
Kafamı yukarı kaldırarak göğe baktım…
Tanrım bunu öz kardeşime nasıl diyebilirdim ki?Eğer beni şu an duyuyorsan bil ki,ben bunu demek istemedim…
Beni içten içe yemeğe başlayan vicdan azabını hissederek,durağıma yaklaştım.
Kendimi dünyanın en kötü ablası hissetmenin yanında kendimi vicdansız bir insan olarak hissediyordum.Bunu nasıl dediğimi hala anlamış değildim…
Bana en yakın olan insanların kalbini kırmıştım…
Gelen otobüsün benim olduğunu anlayınca düşüncelerimden ayrıldım ve otobüsün içinde ödeyeceğim paraları aramak için elimi cebime sokarak otobüse bindim.
Cebimden çıkardığım paraları adama uzattım ”Bir öğrenci.”
Adam parayı eline alıp bana bıkkınlıkla baktı ”Öğrenci kartın nerde?”diye sordu.Kaşlarımı kaldırıp ”Yazın kim bunu yanında taşıyacak??”diye sordum sesli bir şekilde.Adam bana para üstünü uzatarak omuz silkti ”O zaman öğrenci değilsin”
Benden öğrenci kartı isteyecek kadar yaşlı mı gösteriyordum?
Elinden para üstümü alıp “Bi gidin ya…” diye söylendim ve otobüste duran kalabalık insanların götlerine sürtünerek boş yer aramaya başladım.İnsanları birbirinden ayırmaktan kollarımın ağrıdığını hissedince boş yer bulup oturdum.
Bıkkınlıkla kafamı cama yasladım ve etrafı seyretmeye koyuldum…
Yürüyen insanlar,yanımızdan geçen arabalar,çalışan inşaat işçileri …
Caddenin hareketliliğini izlerken düşündüm:Hareket…Hayatımızın önemli bir parçası iken,hareket edemeyen insanların hayatları boş geçiyor sayılır mı?…
Açelya’nın da…
Derin bir nefes vererek kendimi sakin tutmaya çalıştım…
Durağıma geldiğimi anlayınca otobüsten indim ve en sevdiğim (!) yere girdim.
Açılışa hazırlanan iş arkadaşlarım bana seslendi ”Günaydın Alev!” elimi sallayarak formamı giymeye yöneldim.
Artık bütün hazırlıkları yaptıktan sonra kapıdaki tabelayı “Açığız. Starbucks’a hoş geldiniz” e çevirip bütün onuru kendi üzerime aldım.
Kasada duran Elif yanıma yaklaştı ve ”Kırmızı alarm ben geleceğim.Benim yerime dur.”dedi.Kafamla onaylayıp kasaya geçerken “kırmızı alarm”ın ne demek olduğunu hatırlamaya çalıştım…
Kapıdan biri girince sipariş almaya hazırlandım.
”Merhaba ”dedim önümdeki sarışın kızı süzerek.
“Hıım..Merhabalar ”dedi sarışın kız kafamın üzerindeki menüye bakarak.
“Bana bir tane Cappuccino lütfen.”diye söyledi.
Kasadaki tuşlara kahvenin fiyatını tıklarken kız telaşla bağırdı.
“A yok yok!Bana portakal suyu.”diye söyledi.
Ona bıkkınlıkla baktıktan sonra kasaya portakal suyunun fiyatını tuşladım ve “Altı lira-“
Diyecekken kız ellerini telaşla salladı ”Türk kahvesi alayım ben”
Artık buna dayanamayacağımı anlayarak sesli bir şekilde ”Seç artık be!”dedim.
Kız “Türk kahvesi…”diye mırıldandı.Kasadaki tuşlara bakarken alev saçan gözlerle kıza bakıyordum ”Sekiz doksan.”derken kız birden gülmeye başladı.
Neye güldüğünü anlamaya çalışırken kız konuştu ”Tanrım…Kusura bakmayın cüzdanım evde kalmış!!”diye gülmeye devam ederken tuvaletten çıkan Elifin bana yaklaştığını görünce hemen kasadan uzaklaştım.
“Niye bu kadar sinirlisin?Ne oldu?”Elif alayla konuştuğunda ona sertçe baktım.
“Sus ve işine bak.”sorusuna cevap verdiğimde kendi işime geçtim.
Nedir salak insanlardan çektiğim?Ben bunu neden çekiyorum ki? Acaba yaptığım bir şeyin bedeli mi bu? Ama neyin?
Kafamı masaya koyup biraz bunun hakkında düşünmeye karar verdim.
“Alev sipariş,kafanı kaldır!”Elifin sesi yankılandı.
“Ne ya!”kafamı kaldırıp siparişi almak için bardağa ve kaleme uzandım.
“Adınız?”diyerek gözlerimi bardağa diktim.
“Erdem.”bir erkek sesi cevap verdi.
“Erdal?”diyerek cevabı tekrarladım ve erkeğe baktım.
“Hayır,Er…dem….”teşekkür isteyen o çocuk beni tanıyınca şaşkınlıkla bana baktı.
Aranızda gerçekten beğenen varsa vote yapmayı unutmayın. Emeğe saygı gösterin lütfen sizin için birkaç gün uğraştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Gidin Ya
Mystery / ThrillerÖncelikle size diyeceğim şey: hayat,filmlerdeki ve dizilerdeki gibi mükemmel değildir,içinde mutluluktan daha çok acı barındırır.Ve mutluluk,hayatta çok az yer kaplar,hayatta gerçekten mutlu olabileceğimiz şeyler çoktur fakat,yanında duran acılar bu...