UK-4

15 2 0
                                    

Yaşadığımız anılar kadar insanız aslında. Yaşadığımız acılar kadar büyüğüz.

Umut kapılarının açıldığı sıralarda insanların sığ davranışları yüzünden kapılarıma tekrar tekar kilit vuruyorum.

Ne kadar varız yaşadığımız yerde?Kaç kişi yüzümüze nefretle bakarken kalbimizin acı nedeniyle ritminin bozulmasını umursuyo ki.Bizi gerçekten 'biz' yapan kaç unsuru barındırıyoruz ki artık kalbimizde.

Kriz olayının üstünden 1 hafta geçmişti. Ona rağmen beni gören herkes hala neyim olduğunu soruyordu.Sanane arkadaş bas git işte işine.

Sabah kalktığımda mosmor gözlerim ve kuş yuvasından farkı olmayan saçlarıma uzun uzuun baktım. Hala Demir'in söylediği şeyler aklımı kurcalıyordu. Sıradan göz ağız burun...Neremi güzel buluyodu ki.Annemin sesiyle yoğun düşüncelerimden kurtuldum. Yanına inip ne olduğunu soracağım sırada Demir'i görmemle küçük çaplı bi şok geçirdim. Sabahın köründe ne işi vardı burda?

"Arkadaşın gelmiş." Annem şaşkındı. Arkadaşımın gelmiş olduğuna değil erkek bi arkadaşım olduğuna şaşırmıştı.

"Gördüm. " diyip kestirip attım. Tavrıma şaşırmamıştı. Aramız hafiften bozuk gibiydi.

Çantamı alıp Demir'i çekiştirerek dışarı çıktım. Kapıyı kapatır kapatmaz Demir'e döndüm.

"Ne işin var burda" sesim buz gibiydi. Gayette haklıydım bence.

Ne olursa olsun bana hep gülümsüyordu.Bu hoşuma gitsede bazen sinirlerimi geriyodu.Dalga geçiyomuş gibi bi havası vardı.

"Beraber okulu asıcaz" diyip göz kırptı.Tam itiraz ediceğim sırada elini değdirmeden ağzımı kapattı.

"Lütfen. Bak gidiceğimiz yerler dışında her şey senin o portakal kokan ellerine teslim. Hıh olur mu?" el kremimi bile biliyo. Gel de kabul etme ya.Hafifçe sırıtarak kafamı onaylar anlamda salladım.

"Hadi" diyip motorunu kafasıyla işaret etti.

Hız sınırlarını zorlarken kendimi uzun zaman sonra ilk kez özgür hissettim.Ormanlık alana girdiğimizde hafiften tırsmaya başlamıştım. Ama birilerine güvenmek istiyorum artık. Demir'in beline doladığım kollarımı dahada sıklaştırdım. Parfümü bir kez daha çarptı burnuma.Bu kadar güzel kokmak zorunda mıydı acaba?

10 dk daha gittikten sonra küçücük bi koyda durduk. Küçük sevimli bi tekne vardı. Kıyıda ise bir kaç minder ve açık bir şemsiye duruyodu. Ağacın tekinde dreamcatcher vardı. Tüğlerin uçlarındaki aynalar güneş ışıklarına ahenk katarak gözlerime vuruyodu.

"Gözlerim kamaştı" dediğimde yüzünü buruşturdu.

"Bunu demedin diye farz ediyorum ve seni pofuduklara kadar taşımak istiyorum" diyip beni kucağına aldı. Hafif bi çığlık atıp ellerimi direk boynuna doladım.Timur olaylarından sonra ilk defa bi erkekle yalnız kalıyorum galiba. Ama bu beni rahatsız etmiyo.Demir güvenilir biri.

Hafifçe pofuduklara bıraktı beni.Kendiside bağdaş kurup oturdu.Uzun bi sessizlikten sonra Demir hafif kırgın gözlerle bana baktı.

"Neden kriz geçirdin Idil? Ben seni o çocukla gördüğümde gözlerin parlıyodu.Kavga ederken bile gördüm sizi. Ama o zaman bile gözlerinde mutluluk vardı. O çocukta ani harekerler yapıyodu ama değil kriz geçirmek kızmıyodun bile. Ben gerçekten anlamıyorum." sesi kırgın geliyodu ama ona anlatamam ki. Timurla kendini nasıl bir tutardı hem? O benim ilk sevgilimdi. Babamın yerine koyduğum biriydi benim için. Neler atlatmıştık beraber.

"Demir kusura bakma ama o benim sevgilimdi. Ve ben onu ölücek kadar çok seviyordum." kafasını sağa sola salladı.

"O çocuk nasıl sana ulaştı. Nasıl duvarlarını kırdı senin. Bunları öğrenmek için her şeyimi verirdim Idil"

"Ondan önce bu kadar kalın duvarların var mıydı diye sorsana Demir" verdiğim cevaba ben bile şaşırmıştım. Kaşlarını çatarak bakmayı sürdürdü.

"Ne demek bu?" Aferin Idil gel de açıkla şimdi ne bok olduğunu.

"Ne anladıysan o işte.Konuyu kapatsak." Kafasında soru işaretleri kaldığı belliydi ama sırf ben istedim diye konuyu kapattı.

"Daha önce hiç balık tutmuş muydun?" Bu kadar hevesli davranması çok hoşuma gidiyodu.

"Hayır"

"Kalk bakalım. Sana balık tutmayı öğreticem." diyip elini uzattı. Tutmayacağımı bilmesi lazımdı. Gözlerine boş boş baktım o da hemen elini çekti zaten.Tekneye doğru giderken omuzları bir kez daha hayal kırıklığıyla çökmüştü. Ona güvenebilirim. Hızla ayağa kalktım. Arkasından koşarak sırtına atladım. Bu ani davranışım nedeniyle hafiften sarsılsada hemen toparladı. Hafifçe gülüp koşmaya başladı. Tekneye kadar mal mal konuşup güldük. O koşarken bende hafifçe saçlarını çekiyodum. Bi insan hem homurdanıp hem de nasıl kahkaha atar ya.

Tekneye geldiğimizde inmem için garip garip hareketler yapıyodu.

"Inmezsen seni atarım Idil" şakada olsa dediği şeyi ciddiye alsam mı bilemedim. Saçlarını çekmeye devam ederek konuştum

"Inmem zorla mı indiricen gardaş" hafifçe güldü.

"Bide saçlarımı çekiyo ya.In lan tepemden valla atarım bak.".Beline doladığım bacaklarımı hemen çözüp indim sırtından. Omuzlarım düşük bir şekilde teknenin ön kısmına giderken Demir saç örgümü hafifçe çekti. Bağırıp eline vurmaya başladım.

"Çek o elini sümük çocuk" dediğim şeye ben bile anlam verememiştim. Elini hızla çekip kaşlarını çattı.

"Sümük çocuk ne be."

Kahkaha atmaya başlayınca o da gülmeye başladı. Omzuna hafifçe yumruk attım.

Teknenin ön kısmına doğru yavaş yavaş yürürken Demir'de tekneyi ilerletmek için dümen kısmına gitti. Direğin tekine tutunarak bacaklarımı teknenin kenarından sarkıttım. Hayatım ne kadarda boktu. Beni seven herkesi üzmüş üstüne üstlük kendimde üzülmüştüm.Icimdeki deniz önceden durken şimdi ise dalgalı çamurlu ve kimsesizdi. Hayatıma aldığım herkeside arkamda batmış bi gemi gibi bırakıp geçiyorum. Umutla çarpan her kalbi çarptıran biri vardır derdi büyükannem. Kalbimin umutla çarpması için koskocaman bi sebep varken neden hala kırık kalbimin melodisini duyuyorum ben.

"Bundan sonra sadece benimsin Idil.Bunu Timur'da öğrenicek"

Umut KırıntılarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin