3-Strateji

106 11 5
                                    


Üzerimde ki elbiseyi bir kez daha düzeltim. Bunu yıllar önce halamdan hediye olarak almıştım ve ilk kez giyiyordum. Lila rengi, belden ufak bir bağ ile desteklenmiş, sırtı ful transparan olan bu şifon tarzı hafif elbise üzerime tam oturmuştu. Saçlarım ters balık sırtı örülüydü ve küçük tomurcuklardan oluşmuş gibi görünen kristal yatay bir taç görüntümü tamamlıyordu.
Hiç şüphesiz gerçek bir prensestim. Herkese kim olduğumu dilediğim gibi gösterebilirdim.

Dün olan konuşmalardan sonra değiştirdiğim strateji için olabildiğim kadar güzel ve asil durmam her anlamda işimi kolaylaştırırdı. Tabi bu kadar dekolteli bir sırta ne gerek vardı bilemiyorum. Hem elbiseler benim hareket kabiliyetimi çok kısıtlıyordu. İnsan bunun içinde nasıl koşabilirdi?

Kapıda bekleyen Richard'la göz göze gelmemizle abartısız küçük dilini yutacaktı. Haklıydı, bu kadarını kendimden ben de beklemiyordum. Aynayla karşılaşınca hemen hemen ben de aynı tepkiyi vermiştim.

"Vay canına..." dedi ben etrafımda dönerken. "Bu gerçekten sen misin Iz?"

"Abartma." Diye mırıldandım. Sanırım hafiften utanıyordum.

"Kendine tam olarak ne yaptın? Çok... Güzel olmuşsun."

Gülümsedim ve omuzuna vurdum. "Sanki ilk kez beni görüyorsun."

"Bu şekilde ilk kez görüyorum." Sırıttı ve kibarca bana yolu gösterdi. Sabah kahvaltısında böyle görünmek ve yapacağım konuşmayı düşünmek benim için çok zordu.
Koridorlar ben her şeyin üstünden bir kez daha geçene kadar bitince tedirgince dostuma baktım.

"Sakin ol. Her şey senin kontrolünde." Güven veren yüzünden cesaret aldım ve kapıyı açmaları için muhafızlara işaret verdim.

Oyun başlıyordu. İlk göz göze geldiğim babamdı ve yüzünde oluşan şaşkınlık yüzünden neredeyse yanaklarım kızaracaktı. Gözlerimi ayırmadan yaklaştım ve selam verdim. Elbette Arankar'ları es geçerek yerime oturmamla sağımda duran ablamın bakışlarını üzerimde yakalamıştım.

Kendini en güzel sanmayı bugün bırakırdı umarım. Çünkü tim kötü niyetler gözlerinden akıyordu.
Amcam yüzünde ki memnuniyeti saklamaya gerek duymadan bana 'aferin' temalı bir bakışla karşılık verirken zar zor kafamı sola çevirdim.

Kraliçe sanki her bir yanımı en ince ayrıntısına kadar inceliyordu. Yüzünde okuduğum beni sindirdiğini sanan birinin ifadesiydi. Keza kocası da farklı değildi.
Vincent... Onu yine okuyamıyordum. Tek bir mimik ya da bir şaşkınlık belirtisi yoktu. Her zaman ki umursamaz donuk yüzle bakıyordu. Tek görebildiğim çatalı elinden yavaşça bırakmasıydı ki bundan anlam çıkaramazdım.

"Ne kadar hoş görünüyorsun." Kafamı hızla yeniden sağa çevirdim. Bu benim babamın şefkatli sesiydi. Onun verdiği huzuru ise amcam böldü.

"Ve de uygun. Bu kadar hızlı toparlanmanı geçtim, aynı zaman da büyüleyici olmuşsun." Kadehteki portakal suyunu yudumlarken içim boğazında kalsın diye haykırsa da kibarca başımla teşekkür ettim. İltifatı dahi iğnelemeliydi.

"Anlaşılan doğru telkin herkesi düzeltebiliyor." Tam ağzımı açıp o konuşan kibirli kraliçeye ağzının payını verecektim ki yanağımın içini sertçe ısırıp durdum.

"Anlaşmanın maddelerini hazırladınız mı?" Bu soruyu babama bakarak sormuştum ama aslında amcama yöneltilen bir soruydu.

"Yalnızca senin imzan kaldı gerekli bütün prosedürler hazır." Evet cevap veren amcan Kevın'dı. Lakin ben kolay lokma değildim.

"İmzalamadan önce görmek isterim." Dedim ve yemek salonunun köşesinde duran baş katibe elimle işaret verdim. Açıkçası onu on saniye önce fark etmiştim.

Bir dizi kağıdı önüme koymasıyla soluğumu tutarak okumaya başladım. Madem bunu yapacağım babama ve şu an uzaklarda olan abime kolaylık sağlamalıyım. Abim... Eşi sevgili Morgan ve tatlı yeğenim Leo ile malum durumlardan dolayı uzaklaşmışlardı.

Okuduğum maddeler ilk başta olağan geldi ama sonralara doğru bakışlarımı amcamın gözlerine diktim. Burada yazanları kendisi acaba okumaya tenezzül etmiş miydi?

"Her şey olması gerektiği gibi Isabelle. Endişelenme biz her şeyi düşündük." Gözlerimi abartılı bir şekilde devirdim ve alayla baktım.

"Belli! Burada yazanlara göre bizim özerk olmamıza karar verilmiş!" Sesimin kontrolünü sağlasam da gözlerimden çıkan kin etrafı yakıp yıkmıştı bile.

"Mevcut şartlar da sağlanan en uygun anlaşma buydu. Özerk iç işlerinde ser-"

"Özerk'in kelime anlamını biliyorum!" Diye ansızın kükredim. Bu adam nasıl benim amcam olabilirdi?
Derinden kuvvetli bir nefes aldım ve tekrar giyindiğim maskeye büründüm.

"Bu amca, bir mal beyanı değil bir pazarlık hiç değil!" Kafamı Arankar'lara çevirdim. "Bu bir evlilik."
"İki taraf da eşit!"

"Eşit mi?" Kraliçe gülümsedi. Yüzünde ki alayla kırmızı dudakları daha da kıvrılıyordu. Parmağında ki yüzüğe kısa bir bakıp tekrar bana döndü.
"Tatlım sana hatırlatmalı mıyım? Savaşı biz kazandık."

Bende aynı şekilde gülümsedim. Onun kadar yapamasam da ukalaca cevap verdim ki bu cevapla yüzünün rengi değişti.
"Doğru kazandınız. Askeri anlamda bizden üstünsünüz hiç şüphesiz ama bir şeyi unutuyorsunuz."

Kraliçenin ince siyah kaşları havalandı. Gri gözleri parıl pırıl parlıyordu. "Neden bahsediyorsun sen?"

"Biz size muhtacız evet. Bu su götürmez bir gerçek lakin daha büyük bir gerçek varsa o da sizin bana muhtaç olduğunuzdur.
Unutmayın ki ben olmazsam o kıymetli soyunuzdan, Arankar'lardan geriye bir şey kalmaz. Şimdi bana arzum dışında da beni ele geçirebileceğinizi söyleyeceksiniz ama yanılıyorsunuz. Boğazıma bir bıçak dayayıp tereddüt dahi etmeden canıma kıyabilirim." Son cümlemde Vincent'ın gözlerine baktım. Şimdi yüzünde şüpheye düşen birini görüyordum. O ifadesizlik nihayet gitmişti.

"Valgon, Lyanraka'ların ülkesidir ve tamamıyla bağımsızdır. Sizden gizli bir iş çevirecek değiliz ama özerklik kabul edilemez. Madem büyük bir aile olacağız karşılıklı güven esastır."

Salonda bir süre sessizlik oldu. Uzun sayılabilecek bir süre... Çıt dahi çıkmadı. Ta ki bugüne dek ilk kez duyduğum o sese kadar.

"Tamam." İçim ansızın ürperdi çünkü bu konuşan nam-ı diğer kara prensti. Bakışları gözlerimi yakaladı. "Sen her ne der sen ne istersen her şey aynen tatbik edilecek." Bir an için küçük bir şok geçirdim. Tüm benliğimde hissettiğim tedirginlik sesiyle anında uçmuştu sanki. İlk başlarda bu sözünde ciddi olmadığını düşündüm ama gözlerinde öyle bir ifade vardı ki...

"Baba." dedi kendinden fazlaca emin bir ifadeyle. Annesinin asılan memnuniyetsiz yüzüne ve babasının çatık kaşlarına karşın fazlasıyla rahattı.

"Elbette. Madem prenses böyle arzuluyor." ikinci şok dalgasıyla boğazım kurumuştu. Vincent'ın, babası dahi olsa kral üzerinde tesiri biraz fazla değil miydi? Hem dün bütün isyanlarıma ve baş kaldırıma tek çıt çıkarmayan sevgili prensimiz ne diye şimdi benim isteklerim için böyle bir çıkışa başvuruyordu. Sesini bize neden şu an lütfetmişti?

Masa da kimse tek bir şey daha söyleyemeden büyük ahşap kapı açıldı. İçeri Richard gelip, benim aksime usule uygun sırayla selam verdi. Yanıma yaklaşıp kulağıma eğilmesiyle duyduklarım ağzımı kulaklarıma ulaştıracak cinstendi. Hızla ayağa kalktım.

"Bu konu halledildiğine göre anlaşmanın yeni halini imzalamam için bir ara bana getirirsiniz. Şimdi müsaadenizle halletmem icap eden işler var." Hemen hızla çıkacaktım ama durum biraz sıra dışı gelişti.

"Şehre mi iniyorsun?" Babama bunu tek seferde bildiği için sevimli bir gülümseme bahşedip kafamı salladım. "Belli yüzünde güller açtı ancak bu sefer ikiniz de arzu ederseniz sana Richard yerine Vincent eşlik etsin." Evet. Sanırım bu üçüncü şok.

Açıkçası babama kızmıyorum. Ne düşündüğünü çok rahatça görebiliyorum. Hem birlikte biraz vakit geçirmemizin ikimiz için de iyi olacağını kurgularken hem de demin ki jestinden dolayı Vincent'a teşekkür etmek istiyordu. Eh! Şımarıklık da bir yere kadar olduğundan itiraz etmedim, edemedim.

"Tabi. Benim için bir mahsuru yok." 

Kara PrensHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin