I/birinci gün; nûş

2.2K 180 278
                                    



*

öyle bir çık ki karşıma, her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi, az kalsın ölüyormuşum gibi hissedeyim seni."

*

drake - own it

lennon stella - like everybody else (acoustic)

*

Hayatımda daha önce hiç çok yüksek bir yerden düşmedim. Özgürlüğüm için çırpınmadım, hayatımı sadece biraz daha fazlası için riske atmadım. En fazla kırıldım, dizlerim kanadı ve özgürlüğümden ödün verdim. Açgözlü olmadım, derdim boyumu hiç aşmadı ve doyumsuzluğum yüzünden bir şeyler kaybetmedim. Bir şeyleri kaybetmekten de korkmadım zaten. Kaybetmeye korkacağım bir şeylerim olmadı çünkü hiç.

Uğruna tırnaklarımın dibini kana bulayacağım bir hayat, hayatıma o kanlı tırnaklarla tutunacağım bir aydınlık, aydınlığın gölgesine dokunan o ince dalın ucuna tüneyen bir umut, elimden tutup beni o ince daldan aşağı indiren bir karanlığım olmadı.

Bir tutkum olmadı mesela hiç. Kendi özgürlüğümün sınırlarını ya da bir sınır getirirsem bunun özgürlük olmayacağını anlatabileceğim dakikalarım olmadı. Hep yelkovanın bir sonraki rakamın peşini kovaladığı saniyelerim vardı benim. Gülümsediğim, umutlandığım, özgürlüğü gerçekten hissettiğim, içime kapanmadığım, hafızama kazınmış, küçük saniyelerim...

Bir de saatlerim vardı. Oksijeni tükenmiş dört duvarın ortasında, ağlarken bile özgür olamadığım saatlerim. Karanlığı en çok benimsediğim fakat bir o kadar da ötelediğim, bana elini uzatmasına rağmen bir türlü tutamadığım, geçmek bilmeyen o saatler... Beynimin bir köşesinde sesini asla kısmayan o çanlar, çanlarını sallamaktan asla çekinmeyen çocuk ruhlu tutsak mahkumlar, düşüncelerime bile sızan o keskin çığlıklar ve bir an sonra damarlarımda kol gezen acı verici keskin adımlar... Saatler geçerdi ve sessizlik başlardı sonra.

Onlar bana 'senin ne farkın var?' diye fısıldadıktan hemen sonra.

Beni kendi kesik ve eksik ruhumda mahkum bırakan özgürlüğüme zincirlenmiş o çocuk ruhlu mahkumlar...

Bir sonraki gün doğumuna kadar sessizliğimi bile sahiplenen özgürlüğüme düşman o mahkumlar fısıldadıktan hemen sonra.

İşte o sessizlikte ben yeniden doğmaya başlardım. Sıyrılırdım her şeyden, basit bir tişörtü sıyırır gibi fırlatır atardım hepsini o oksijensiz dört duvarın ortasına. Kapıları aralar ve unuturdum. Zaman olmazdı, zamanın bir değeri olmazdı. Saniyeler, dakikalar ya da saatler... Bir anlamım yoktu ki zaman tarafından bir değer biçilsin...

icarus ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin