Ertesi gün yatağımın yanında çalan alarmı birkaç kere ertelesemde beni rahat koymadı. Artık canıma tak eden alarmı susturmak için yataktan bir hıcımla çıktım. Uykulu gözlerle telefondan saate baktığımda ise spor saatimin geçtiğini fark ettim. Aceleden elerimi saçlarıma karıştırarak "Eyvah!" dedim ve daha fazla oyalanmadan hemen duşa girdim.
Bir süre sonra duştan çıktıktan sonra saçlarımı kuruttum. Ardından dolabı açarak daha tam yerleşmemiş dolabımdan sarı sweatshirt ve siyah taytımı alarak giymeye başladım.
Üzerimi giydikten sonra ayakkabılarımı ve çantamı da alarak evden çıkım. Koşar adımlarla yürüyordum. Araba tercih etmemiştim aksine yürümek iyi olurdu çünkü sabah sporumu yapamamıştım.
Şirkete yarım saat sonra vardım ve güvenlikten geçerek BTS in bölümüne geçtim ve danışmana dans salonunu sordum.
- Pardon bakar mısınız? Dans salonu nerde.
- Koridordan dümdüz yürüdükten sonra sola dönün.
- Peki...Teşekkür ederim.
Aldığım yanıta uyduktan sonra dans salonun kapısının önüne gelmiştim. İçeriden müzik sesleri geliyordu. Kalbim küt küt attığı hissettim ardından elimi kalbime götürerek sakinleşmeye çalıştım. "Bu kadar dakik olan insan neden geç kalır." diye içimden kendime kızıyordum. Geç kaldığımı düşünerek odanın kapısını tıklayarak içeri girdim. Fakat gördüğüm üzere içeride sadece Park Jimin vardı. Müziği son ses dayamış dans ediyordu. Ben de salonda olduğum halde beni fark etmemişti. Ama ne yalan söyleyeyim bir kuğu gibiydi. Ahh ben bile eğitim alırken böyle değildim. Bunun yanında soluk bir gül gibi kalmak olamazdı. Yani nasıl desem...Sanki o dans ederken içimdeki bütün siniri , heyacanı , öfkeyi almış gibiydi. Yüzündeki ciddi ifade onu dansa daha da yakıştırıyordu. Ahh bu çocuğun gözleri çok güzeldi. Özellikle saçları gözünün önüne geldiğinde hafif kafasını sallaması beni daha da bilmediğim yerlere götürüyordu...
Bu düşüncelerimi aniden kafamdan atarak salak salak düşünmeyi bıraktım. Assh! Daha dün benimle aşağılayıcı konuşan ve üstün seviye de ego yapan çocuk için bunları düşünüyordum.
Daha fazla bu tür düşüncelere dalmamak için bilgisayara doğru gittim ve beni baya süredir fark etmeyen bu babyface çocuğu müziği durdurmamla durdurmuştum.
Beni fark edince gözlerimin içine bakmaya başladı. İlk önce ifadesiz olan suratı şimdi ise git gide sinirleniyordu. Uzaktan bana biraz bakarak yanıma yaklaştı. Yüzündeli alaycı gülümseme bir ay şeklinde kıvrılıyırdu. Daha konuşmamıştım. Tek kelime bile yoktu ortada. Parmaklarını saçlarının arasında gezdirerek arkaya attı ve tek kelime dedi, ukâla ve bir okadarda alaycı tavırla
- Sen?
Dayanamayan dilim ve daha doğrusu bitmez tükenmez egom oldukça meşurdur. Kusura bakmasın kimse önemsenmeyecek biri değilim. Beni fark etmeyen Park Jimin di. Kendimi tutamadım ve aynı onun gibi bir tavır alarak konuşmuştum.
- Kapıdan içeri giyoruz. İnsan "merhaba" der. Ama senin dememen normal canım. Bunları 'insanlar' kullanıyor... Ama aferin sana...
Elimi kafasının üzerinde saçlarını karıştırarak kerata muamelesi yapmıltım ve devam ettim.
-...iyi çalışıyorsun Park Jimin. Aferim böyle ol işte. Hırslı gözüküyorsun.
Onunla alaycı konuşma tavrım hoşuna gitmemiş olacak ki elini alttan yumruk yapıp sıkıyordu. Bu gözüme çarpıyordu tabi. Tamam tamam yalan söylemeyeceğim...şey onu sinirlendirmek hoşuma gidiyordu. Ama ne yapalım ilk başta o bana takmıştı kafayı...eee bende taktığıma, taktığıma göre işler fena sarpa saracak. Bunu göze alabilirim. Her daim.
Tam yanıt verecekken içeriye üyeler girdi ve arkalarında da bir tane adam. Bu adamı toplantıda görmemiştim. Gözüm oraya kayınca Jimin'e son sözümden sonra onların yanına gittim
- Ders olsun...(fazla ciddiydim) bundan sonra beni görmezden gelme. Sonra böyle küçük düşüyorsun...
demiştim.
Herkeze selam verdikten sonra o gelen adamla tanıştım. Söylediğine göre dans hocasıymış formalite olarak beni aldıklarına göre dansları o öğretecekmiş. Düşüncelerimi V'nin Jimin'e seslenmesiyle bırakarak oraya odaklandım. Yalnız o sorudan sonra kendimi tutamayıp kahkaha attığım için ikinci olarak ben kızarmıştım
- Jimin!...Şştt. Kardeşim kızarmışın sen birşey mi oldu?
(Burda bir kahkaha skalsjsk)
- Ne kızarması lan! Yoruldum sadece.
<<< he canım tabi tabi>>>
Grup liderinin " hadi çalışmaya başlayalım." diyen RM in sesini tam onaylayacaktım ki Jimin in telefonu çalmıştı. İlk önce önemsemesemde telefonu açmayınca dikkatimi çekti ve ona ciddi bakış attım. İşte işimiz başlıyordu değil mi??
- Yabancı numara? Dün gece de aramıştı ama açmamıştım.
Konu dikkatimi çekmişti ve Jimin'e dediğimi yapması için cebimden kulaklığımı çıkardım ve telefona taktım.
- Şimdi bu kulaklığın birini sen al birini de ben takacağım. Sadece sen konuşacaksın. Yalnız konuşma anınızı kayıta almayı unutma ve şimdi telefonu aç . Yalnız "Alo" deme. Başlangıçı o yapsın. Anladın mı beni?
Beni şaşkın ve masum bakışlarıyla onayladı ve telefonu açtı. Bir süre ses çıkmayan telefondan nihayet ses gelmişti. Pis ve bir okadarda mide bulandırıcı kahkahasını duyduktan sonra şimdiden içimde bir sinir kıpırtıları olmaya başkamıştı.
- Hahhahaha Park Jimin! Süpersin. Seni sevdim. Çapkın çocuk seni! Hahahah!
- Ne diyorsun ya
Alay geçercesine verdiği yanıttan utanmıştım biran göz göze geldik ama benim ajan olduğum? O nasıl...
- Hani yokmu şu kız? Adı neydi...hah! Melisa. Güzel kızmış, ama erken atladın yavrum. Ama o daha sizin düşmanları bulması gerek. Seni düşünmekten işini yapamaz ki? Güzel bir meslek. Ajanlık kolay değil.
Assh! Gerçekten nasıl öğrenmişti? Kimdi bu? Baya eğitimli bir fesat olduğu belliydi. Bu duruma düşmek istemezdim. Hah benim yerim yedi kat dibine girmem gerekiyor şimdi! Çok utanıyordum. Jimin'in gözlerine bakarak siyah göz bebeklerinde kendimi net bir ayna gibi görebiliyordum.
Ama bende Ajansam ve işiminde ehliysem bu işi bitiren ben olurum.
807 kelime!!!!!!!!
2. Bölümü de yazdık arkadaşlar!!!! İlk bölümden 1 haftada 100 küsür okuma oldu. Teşekkür ederim. Yorumlara ihtiyacım var!!!!
Vote vote............🌟🌟🌟