5

78 12 1
                                    


Her söz her seferinde olayların daha alevlenmesi için bir ateşti. Bu adam resmen yangına körükle gidiyordu.

Gözlerimin içine baktıktan sonra yerden kalkmıştı. Adamın gözlerinin içine içine bakıyordu. Korkunç ve buz gibiydi bu bakışlar. Gözlerinin siyahlığı sanki git gide görünmez bir kırmızıya dönüşüyordu. Ani ber hareketle boğazına yapıştı.

- Sakın ! Sakın Jimin. Ona dokunma.

- Sen karışma.

Bende yerden kalktım ve bir hıcımda Jimin'in bileğini tuttum ve o boğazdan uzaklaştırdım.

- Yapma...Deymez bunun gibilere. Hatta sen dışarı çık.

Üylere bakarak

- Sizde çıkın.

Namjoon yanıma yaklaşırken onu durdurdum. Ne söyleyeceği gözünden anlşılıyordu.

- Ters birşey yapmayacağım.

- Peki.

Hepsi teker teker çıkmıştı. En son gelen jimin en sona çıktı. Hiç gitmek istemiyordu. Siyah buz gibi o bakışlar Ji Sub'un üzerinden bir türlü gitmiyor.

Sonunda odada ikimiz kaldıktan sonra yanına yaklaşlaştım ve konuşmaya başladım.

- Şşştt ! Özürlü fok ! Şimdi seni serbest bırakacağım malesef. Ama bunu sana bir iyilik olarak bulma. BTS için yaptığım birşey. Magazin falan uğraşamam. Ama artık ayağını denk al Ji Sub. Aksi taktirde ben yanmam...Sen yanarsın.

- İnsan sevdiğini hiç üzer mi  Melisa? Aaaa ayıp ediyorsun. Ben sana zarar vermem ki. Benim işim Jimin Beyle

- Jimin demek ben demek oluyor. BTS demek ben demek oluyor.

- Ne yapalım artık ? Gülü seven dikenine katlanır.

- Peki. Öyle olsun. Yakında bir cehennemin içinde olacaksın. Odunlarını hazırla Ji Sub.

Pis pis sıtışlarını görmezden gelip ellerini çözmeye gittim. Serbest bıraktığımda ayağa kalkıp kapının yanına gitti.

- Daha çok karşılaşacağız Melisa. Ama dikkat et Park Jimin iyi seçim değil.

Dedi ve gitti.

Adamın kalktığı sandalyeye oturdum ve düşünmeye başladım. Kendime dediğim tek yalan şu ki 'Park Jimin benim için bir seçim değil. Olmayacakta.' demiştim. Gözlerim yerin bir noktasına takılı kalmıştı ve istemsizce gözlerimin önünde onun yüzünü görüyordum. Sonra gülüşünü...Ve aklım o siyah gözlere takılı kalmıştı. Gördüklerim bir hayalden ibaretmiydi yoksa ta kendisi karşımda mı duruyordu?

"Hey!" diye bir ses ile gerçek aleme akmıştım. Herşey bir hayalden ibaretti. Ne olabilirdi ki zaten ?

- Adamı serbest mi bıraktın yarım akıllı!

- Doğru konuş Jimin! Ne yaptığımı senden öğrenecek değilim.

- Ne ne yaptığını benden öğrenecek değilsin yaa. Adam peşimde farkında mısın ?

- Magazinlere çıkıp saserangları istiyorsan eğer yakalatmam 5 dk.

- Çok zor bir kızsın Melisa!

Kapıyı çarpıp çıkmıştı. Arkasından "bunu bilmen güzel!" dedim ama duyduğundan emin değildim.

Ardından hemen bende odadan çıktım. Odama gittim ve ceketimi ve telefonumu alıp şirketten çıktım. Ev için birkaç malzemeler almaya çıkmıştım. Tabiki silahım her zaman yanımdadır. Eeee tabi mesleğimiz için gerekli değil mi?

Yaklaşık 3-4 saat gibi işim bitmişti. Kendime baya bir kitap almıştım. Korecemi baya geliştirmem lazımdı. Aslında biliyordum ama daha akışkan biş şekilde konulabilmek için lazımdı.

Baya yorulmuştum. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. İlerilerde bir kafe vardı. Oraya gitmiştim ve kafenin kapısından daha girmeden telefonum çaldı. Telefonu arayan Jimin di.

- Twetter da sayfama gir.

- Neden.

- Ölüm tehtitleri alıyorum da canım, bir adette beğenirsen sen alır mısın diye.

- Ne!? Tamam ben hemen giriyorum.

- Yağrın konser var.

- Ne!?

- Evet!

- İptal!

- Hayır! Milyonlarca kişi bilet parası verdi. Olmaz!

- İyi o zaman Park Jimin. Sana iyi ölmeler. Artık 'Fake Love!' derken ölürsün.

- Offf! Tamam. İptal ettiririz.

- Peki. Şimdi şirkete gelemem. Yağrın 7 gibi ordayım.

- Peki.

Deyip kapatmıştı. Adamda iştah bırakmamışlardı resmen. Kafeye bile girmeden arabaya bindim ve evin yolunu tuttum. Yolda giderken yine o siyah gözler gözlerimin önüne geliyordu...Sonra o gülüş hemen ardından o yok olacak derecesine kadar kısılan gözler. Gözleri bir gülüşte kayboluyordu. Sonra o ölüm tehtiti. Düşündüklerim daha da derinleşiyordu...Dahada...Dahada. Ölüm tehtidi ve onun bir anda kaybolması. Korna sesleri ile onu göremedim. Bu saçma hayalden ibaret şey bir anda kayboldu. Etrafıma baktığımda herkez bana korna çalıyordu. 200 de gittiğimin ben bile farkında değildim. Hızımı ve dengemi ayarladıkta sonra bir şekilde eve varmıştım.

Saat çok geç olmuştu. Twetter'a girdim ve atılan o saçma ama korkutucu bir Twet'e baktım. Çok kötü olan bu bilgiyi sadece 6 saatliğine unutmam ve uyumam gerekirdi.

Telefonu bir kenara fırlatıp geceliklerimi giydim ve yatağa attım kendimi. Kendi kendime konuşma arzularım yok muydu?

" O gözler, o gülüş ve o-. Hayır hayır Melisa. Sakın! Onu düşünmek yok.  O çok gereksiz biri."

Deyip kendimi avuttuğumu sanıyor olmam içler acısı değil mi?

_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_-_

Şirkete gelmiştim. Güvenlikten geçip asansörlere doğru gidiyordum. Bir kaç saniye sonra asansörün kapısı açılmıştı. Sabah sabah Park Jimin"i gördüme sinirlenmem lazımdı ama ne alakaysa sinirlenmem. Aksine , sevinmiştim galiba. Ama yanlış anlamayın sadece şu ölüm tehtitini konuşmak için yani. Yoksa ne işim olur ki.

İçeri girdim ve "Günaydın" dedim. Oda günaydın dedikten sonra ardında bir soru sormuştu. Neden sordun ki Jimin?

- Sen ruj mu sürdün? Hemde kırmızı?

- Hıı...haa. Evet.

- Birdaha sürme.

Dedi ve ceketinin cebindeki mendili çıkartarak oldukça narin bir şekilde siliyordu. Bir eli ile çenemi tutuyordu ve diğer eli ile siliyordu.

Kızardım mı ben? Ben mi kızardım? Yüzüm yanıyor. Gözlerimin içine bakıyordu.

-Sen utandın mı?

- Ne? B-Ben mi? Y-Yo. N-Ne alakası var canım ? Hem ayrıca sanane beni rujumdan.

-  Silerim.

Yan bir bakış atıp yine o gülümsemesini ortaya koyup gitmişti.

Kahretsin!

Bu bölümüde tamamladık. 8 vote sonra görüşürüz canlar. Oylarınız için ve yorumlarınız için saolun.  💙💜

MELİSA // •Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin