"Çok farklı birisin sen"
"Neden öyle düşünüyorsun?"
"Gizemli bir kadınsın, her gün yeniden tanıyorum seni, sanki her sevişmemizde farklı bir kadınla sevişiyorum."
Yanaklarından dudaklarına parmağımı gezdirirken gözlerinin garip ışıltısını izliyordum.
Titreşim sesi,
"Telefonundan gelmiş olmalı"dedim.
Arkasını döndü, yatağın sağında ahşap komodinin üzerinde duran beyaz kaplı telefonunu eline aldı. Arkasını döndüğü için telefonuna gelen mesajı göremiyordum, meraklı görünmemek için duruşumu koruyordum, toparlandı gözlerimin içine baktı,
"Gitmem lazım..Immm.." ıslak dudaklarını dudaklarımla buluşturduktan sonra büyük bir tutkuyla başlayan sevişmeyle kıyafetlerini nereye attığını hatırlamak için göz gezdirdi. Beyaz tenli çıplak vücudu ve kıvrımlı beli yürürken seksiliğini artırıyordu, salona gitmiş olmalıydı. Çünkü ateşli ve uzun gecenin başlangıcı salondu.
Üzerini giyinmiş bir şekilde geldi odaya, beyaz tshirt ve mavi kot pantolonu ile sade olmasına karşın gözleri üzerinde toplayacak vücut hatlarına sahipti...
Suzan...
Yatağıma geldi saçlarımı geriye attı ve tekrar dudaklarıma büyük bir tutkuyla yapıştı.
"Imm...Sonra görüşürüz.."
Suzan'la yeni tanışmıştık. Ressamdı Suzan, sergisine gittiğimde görmüştüm ilk onu. Yine oldukça sade ve şahane çekiciliği vardı. Siyah bir takım giymişti, içinde belli belirsiz dekolteli gömleği, gözlerinin çekiciliğini artıran siyah kemik gözlükleri ve siyah saçları... Bir de bakmaman gerektiğini baktıktan sonra anlayabileceğin, ela gözleri. Tahmin etmezdim gözlerine bakınca içine çekileceğimi ve her baktıkça daha da derinlerini merak edeceğimi. Deniz gibi aslında, derin ve tehlikeli sulara sahip bir deniz ama öyle bir güzelliği var ki girmek istiyorsun, dalmak istiyorsun derinlere indikçe daha da derinlerini merak ediyorsun. Öyle tutkulu öyle tehlikeli.
Kapıdan çıktığını fark ettikten sonra ben de ayaklandım, duş almak için banyoya gittim küpesini görmüştüm yerde, kristal boncukları olan etnik bir damla küpeydi, damlaları turkuaz renginde kadınların sallantılı dediği bir tarzdaydı, unuttuğunu fark edip almaya geleceğini düşündüğüm için komodinin çekmesine koydum.
Bilişim uzmanıyım ben, özel bir firmayla çalışıyorum. Aslında yazılım mühendisiyim. Homeoffice çalıştığım günler de oluyor, şirkette geçirdiğim günler de. Aslında gayet rahat bir işim var.
Duştan çıktıktan sonra italyan stil gri takım elbisemi giydikten sonra odamı düzenledim. Fark ettirmesem de takıntılarım vardı düzen konusunda, kravatlarım simetrik bir şekilde asılı olmalıydı, asla ütüsüz bir gömleği dolabımda barındırmazdım, evim her zaman lavanta kokmalıydı. Akdeniz'de doğup büyümek ve her ne kadar geride bıraksam da, bana çocukluğumu hatırlatan bu kokuyu sürekli evimde hissetmek isterdim. Saatlerim de belirli bir sırada komodinin ikinci çekmesinde dururdu, her güne farklı bir saat takardım.Pazartesinin saatini salı günü kimse kolumda göremezdi keza ayakkabılarımı da. Bugün lacivert-kahverengi deri ayakkabımı giydim, salı günleri için.
Şehrin kalabalığı ve trafiğinin can alıcı derecede sıkışık olması İstanbul'da yaşayan herkes bilir, her geçen gün biraz daha agresifleşmemize neden oluyordu. Yaklaşık 40 dakika kadar sürmüştü 15 dakikalık yol.
"Hoş geldiniz Altay Bey"
"Bugün Ertuğrul Bey toplantı verecek, saat 2 de."
"Teşekkür ederim, Melis. Odama kahve yollar mısın" dedikten sonra kravatımı düzeltip ofisime geçtim. Bir proje üzerinde çalışıyorduk gelen her projenin analiz, takip ve iyileştirme süreçleri bendeydi. Yoğun bir dönemdeydik,