Jongin o akşam bütün aile sofradayken gayet radikal bir karar aldı. Kararını açıkladığı sırada herkes yemek yiyordu, mürebbiye hanım da dahi. Kadehine vurduğu anda bir sessizlik oldu, önce Kyungsoo görgü kurallarına hakim bir hanımefendi olarak elindeki çatal bıçağı yavaşça tabağın kenarına yasladı hemen ardından servis peçetesiyle güzel, süslü dudak kıvrımlarını temizledi. Jongin onu seyrederken bir ah çekmek üzereydi ki, kardeşinin boğazını temizlemesi onu kendine getirdi. Açık bir ikaz olduğu ortadaydı.
"Ne olmuştu, tatlım?" Evdeki her şeyden mesul kahya, her zamanki sevecen tavrıyla konuştu. Buraya geldikleri ilk andan beri onları ten rengine veya göz şekline göre değerlendirmeyen tek insan olarak, Jongin'e samimiyetinde bir yapaylık asla hissettirmemişti. Ak, sıkıca topuz yapılmış saçları bal sarısıyken de buradaydı. Uzun yıllar olmuştu ha?
"Dadı," dedi Jongin kimseye takınmadığı yumuşak sesiyle. "Biliyorsun, Lord Sehun'un babası fazlasıyla yaşlı. Geçen gün Sehun bir ulakla haber yollamış ve nikah tarihini daha erken bir vakte çekip çekemeyeceğini sormuş. Ben de hazırlıkların tamamlandığından emin olana kadar bir şey yapamayacağımızı, yine de iki tarafın da biraz işleri hızlandırmasının iyi olacağını söyledim."
Junhee gayet sakin bir tavırla ellerini birbirine kenetledi ve "Düğünün hayırlı olsun abi," dedi. "Kocan seni bekleyemiyor olmalı."
"Junhee üslup lütfen." Kyungsoo sakince uyardı. Genç kadının gözlerinde, herkesin bulunduğu masada olası bir argümanın yarattığı korku gayet belirgindi. Yine de o kadar da sankindi ki Junhee'nin patlaması çok uzun sürmedi.
"Kyungsoo!" diye haykırdı Junhee sinirle. "Evlenen ben miyim, yoksa beyefendi mi belli değil. Sanki at arabasını komşuya veriyormuş gibi konuşmasın o zaman! Oh bilmem neyin nesi kıçımın lordu Sehun'la beni nişanlarken bana asla sormadı, şimdi de düğünümü kendi poker partisiymiş gibi ayarlıyor!" Genç kız sinirle masanın üzerindeki kristal kadehi aldı ve yere fırlatmak için yukarı kaldırdı. "Tanımadığı bir dedenin koynuna girecek olan benim."
Oh Sehun kesinlikle bir dede değildi ama Jongin kız kardeşinin cinnetini körüklememek için ağzını kapadı ve bir ailenin aylık mutfak masrafını karşılayabilecek kadehin kırılışını beklemeye başladı. Neyse ki Kyungsoo ondan daha hızlıydı da kızın elinden kadehi çekip aldı. "Siz zenginler de çok tuhafsınız," diyerek kadehi masanın üzerine bıraktı ve sözü hiç bölünmemiş gibi kaldığı yerden devam etti. "Bu kadeh üç aileyi doyurabilecekken çöpe atıyorsunuz." Junhee'ye ters bir bakış attı. "Hem de bütün görgü kurallarını hiçe sayarak."
"Anlamıyorsun!"
Kyungsoo yavaşça cık cıklayarak "Hayır," dedi. "Asıl sen anlamıyorsun."
"İstemediği biri ile zorla evlendirilen sen değilsin! Bu lafta prenses hayatında en fazla ne yaşamış olabilirsin ki!"
Kyungsoo korkunç bir soğuk kanlılıkla "Junhee," dedi. "Kaç kişi sevdiği insanla evlenip mutlu mesut yaşıyor, kaç insan- özellikle kadın- hayatında asla tecavüze uğramıyor? Ya da kaç erkek asla eşini aldatmıyor?" Yüzünde şefkat dolu bir ifade ile "Bir Lord tanıyorum," dedi. "Kendisinin kız kardeşi korkunç bir biçimde iğfal edilmiş ve hamile kalmıştı. Adam kızın hamile olduğunu öğrendikten sonra kızı odasına kitledi ve çok zor koşullar altında bir hamilelik geçirmesine sebep oldu. Bu süre boyunca kıza yardımcı oldum. Sonunda ikiz bebekleri oldu ama hamileliğinin ne kadar sağlıksız geçtiğini size anlatamam bile. Bu yüzden bebeklerden biri düştü. Kadın diğer bebeğin öldüğünü asla kabullenemedi ve cesedi elinden almak için kucağına başka bir sokak çocuğu," bu kısmı telaffuz ederken Kyungsoo'nun kaşları narince çatıldı. Böyle argo tabirlerden asla hoşlanan biri olmamıştı zaten, "...vermek zorunda kaldık. Bebeğin öldüğü zamanı aklında sıfırladı ve şimdi ikisini de kendi çocuğu olarak görüyor." Elini yavaşça Junhee'nin elinin üzerine yerleştirdi, sakinleştirici bir biçimde okşadı. "Kadının psikolojisi kesinlikle yerinde değil. Adam ise gayet mutlu." Yüzünde hayal bariz bir hayal kırıklığı ile "Hayat böyle işte," dedi. "Bazıları sırf kendi zevkleri için başkalarının hayatlarını tüketerek mutlu olur, bazıları ise devam etmek zorundadır." Gözlerini yavaş bir biçimde Jongin'e çevirdi. "Sen çok şanlısın." Yüzünde nasıl bir ruh halinde olduğunu gizleyen bir gülüş vardı. "Lord Kim gibi bir abin var ve senin iyiliğini istediğinden çok eminim."
Junhee sinirle soludu ve ellerini masaya vurarak ayağa kalktı, herkese nefret dolu bir bakış fırlattı, odasına yöneldi.
"Bu biraz ağır olmadı mı Kyungsoo?" Dadı yumuşak bir sesle sordu.
Kyungsoo eline bardağını aldı ve az önce bütün bir sofranın önünde kız kardeşine dünyanın en kötü senaryosunu anlatmamış gibi, doğuştan gelen bir nezaketle suyunu yudumladı. Jongin o anda düşünmeden edemedi. Acaba Kyungsoo'nun annesi de defalarca aldatılmış ve yanında küçük bir kız çocuğuyla ağlayarak uykuya dalmış mıydı? Ya da daha kötüsü bilinen sevgi dolu ailesinin ardında devasa bir yalan mı vardı?
"Dünyanın acı gerçeklerini bilmeli, on yaşında bir kız çocuğu değil."
"Bu konuda sandığınızdan daha bilgiliyiz bayan Kyungsoo." Jongin dikkatli bir bakışla belirtti.
"Biliyorum bay lordum, şimdi izninizle odama çekilmek istiyorum." Elindeki peçete ile dudaklarını temizledi ve peçeteyi nazikçe yerine bırakıp ayağa kalktı. "İyi geceler."
Sinsi sıçan. Jongin'in peşinden lap diye kalkamayacağını biliyor olmalıydı! Oyuna getirilmişti!
Jongin sadece yerinde oturarak genç kadının odayı terk edişini izledi, hafiften içini gıcıklayan bir tahrik kırıntısıyla.
-
ÖLMEDİM BURADAYIM VE ÇOK ÜZGÜNÜM T-T
ŞİMDİ OKUDUĞUN
baby, its you
FanfictionJongin, kız kardeşi Junhee'nin mürebbiyesinde bir terslik olduğunun farkındaydı. Kaisoo mini fic(M)