Bu bölüm kimkaizm e gelsin. Geç oldu ama diğer bölüm daha hızlı olacak, söz ㅠㅇㅠ
Ertesi gün gelip de hayat sanki gece yaşanmamış gibi eski rutinine döndüğünde bundan hem memnun hem de rahatsız olan tek kişi vardı; Kim Jongin.
Memnundu çünkü, küçük sıçan daha fazla kaçamazdı, hem de Junhee ile anlaştıktan sonra asla!
Yani o anda Jongin bunu düşünüyordu.
Rahatsızlığının kaynağı da tahmin edildiği gibi Kyungsoo'ydu. Genç kadınla ilgili aklında şüpheli onlarca şey vardı ve yetmiyormuş gibi o sonsuz çukura daha yenileri de eklenip duruyordu. Doğrusu Jongin şu aralar sadece onu- ve sırlarını ama daha çok onu- düşünüyordu.
Doğrusu onu düşünmek için o kadar çok malzemesi vardı ki... Sadece gözlerini üzerinde gezdirirken bile Kristal Saray'daki ışık oyunlarını hissedebiliyordunuz, ruhunun ahengi resmen bedeninden yansıyordu. O kadar zarifti ki Jongin sürekli bir sapık gibi seyretmek hatta daha da ileri gitmek istiyordu. Dünkü telâşın ve düşünmezliğin sebebi de bu değil miydi?
Jongin sabaha karşı düşünürken onun, dün söylediklerinden dolayı başka bir odada kaldığı sonucunu çıkarmıştı. Sakin ve mantıklı bir karardı. Fakat nerede kalmıştı ve bu devam edecek miydi? Doğrusu dün gece ölümüne korkuttuğu kadına bunu sormak istiyordu lakin bu hem kendi ismi hem de Kyungsoo için zehirli bir hareket olurdu. Bu yüzden kararını vermişti: Önce küçük sıçan ile konuşacak, yerini öğrenemezse de gizlice takip edecekti.
Tabi Kyungsoo hanım onu görmezden gelmeseydi!
Junhee'nin günlük adab-ı muaşeret dersinin olduğu saate on dakika falan vardı. Jongin; Kyungsoo'nun her zaman ders için kullandığı sarı salonda gelmelerini bekliyordu. Adına uygun parıltılı güzel renklerle bezenmiş salon, geniş barok evi pencerelerden yüklü ışık alıyordu. İnsanın psikolojisine pozitif etkisi yadsınamazdı. Kyungsoo'nun neden burayı kullandığı bir sır değildi. Dönüp dolaşıp buraya geleceği gibi...
Düşündüğü gibi de oldu ve genç kadın, elinde küçük bir paket ile içeri girdi. Yüzünde ciddi bir ifade vardı ve genç yaşına rağmen altmışlık bir yatılı okul müdürü tavrı. Jongin o anda elinde bir kızılcık sopasının eksik olduğunu düşündü ve o sopaya sahip olsa kendisine vurma işini çok severek yerine yerine getireceğinden emin oldu. Biraz arsızca olabilirdi ama Jongin, Kyungsoo'nun kendisine vurmasından çok hoşlanırdı. Şey, özellikle de saten çarşafların arasında, ikisi de çıplakken...
"Günaydın bay Kim," dedi Kyungsoo her zamanki gibi bal gibi akışkan sesiyle. Derin ve sarmalayıcı, çikolata ve bal sesi Jongin'in düşüncelerini dağıttı, öyle ki oğlan sonunda genç kızın yüzündeki tatmin dolu ifadeyi fark etti. "Bugün erkencisiniz? Uykunuzu iyi aldınız mı?"
Küçük sıçan! Her şeyi biliyor, her şeyi...
"Eh, tam olarak öyle olduğu söylenemez." Jongin hiç bozuntuya vermeden gülümsedi ve genç kadının gözlerinin içine baktı. Kyungsoo da tıpkı kendisi gibi inatçı olduğu için gözlerini kaçırmadı. "Dün gece ava çıktım. Sıçan avına."
Kyungsoo'nun kaşları yükseldi, yüzündeki ifade dalgalandı, sinir ile gülme ihtiyacı arasında gidip geldi. İşte böyle Kyungsoo hanım, karışın. Tıpkı dün geceki ben gibi.
"Aslında yuvasını biliyordum, bilirsin, yaşadıkları yerler belirgin oluyor. Küçük fare delikleri ama yine de görünür. Ben de elime bir zıpkın aldım ve deliği buldum. Ama sıçan bu, normal fareler gibi değil. Çok akıllıydı, çoktan o yuvadan taşınmıştı."
Kyungsoo "Yaa," dedi. Güzel dudakları nazikçe büküldü hemen karşısındaki koltuğa otururken. Kendine has bir zerafetle yerine yerleşti, eteğinin duruşunu düzeltti ve gözlerini Jongin'in gözlerine kenetledi. Gözle görünmez bir elektrik akımı bakışları arasında çatırdadı.
Has-sik-tir.
Jongin göğsüne bir nefes çekti lakin o nefes dudaklarından çıkmaya pek niyetli değildi, en azından Kyungsoo'nun ağzının içinde dağılmadığı sürece. Öpmek istiyorum, diye düşündü. hem de çok fena. Dudakları şu andaki gibi kıvrılmışken.
Lakin Jongin'in fark etmediği bir şey vardı; Kyungsoo'nun dudaklarındaki gülümseme samimiyetten çok alay doluydu. Bunu anlaması, Kyungsoo'nun kibirle "Sıçan bayan Nicole'ün odasında mıydı?" diye sorduğunda oldu.
Birkaç saniyelik boşlukla Kyungsoo'yla bakıştı ve onun kendisiyle dalga geçtiğini fark etti. Kendine öz güveni hafifçe düştü, bunu bastırmak için de kibrini devreye soktu. "Evin neresinden neyin veya kimin çıkacağı belli olmuyor Kyungsoo."
Kyungsoo'nun rengi soldu.
Jongin'e göre bu, çok şüpheli bir refleksti. Gözlerini kısarak genç kadını süzdü, çenesinde oynayan bir kas, onun gerginliğinin üst düzeyde olduğunu yavaşça kulağına fısıldadı.
Durumdan biraz da olsa faydalanmak için "Alkol ister misin?" diye soruverdi ayağa kalkarak.
Jongin'in bu ani tavrı genç kadını ilk başta sıçrattı fakat bu sıçrama bir aydınlanma anı gibiydi. Genç kadın Jongin'in ardından ayağa kalktı, hafifçe reverans yaptı. "Lordum, ilginize minnettarım fakat derse başlamam lazım. Malûm kız kardeşiniz de yarım saattir kapıda bizi dinlemekten yoruldu. Biraz daha enerjisini kaybetmesini asla istemem."
Junhee.
Kyungsoo hızlı adımlarla kapıya yürüdü ve koca maun kapıyı açtı, koridorun ucunda hızla koşan Junhee'yi gözleri saniyeyle yakaladı. Aman tanrım! Bu derslerin hiç faydası olmuyor muydu?!
Jongin dolaptan aldığı Brendy'i kristal bardağına dökerken Junhee'ye faydası olmasa bile, diye düşündü. Bana faydası var. En azından sevap işliyorum.
Tanrı şahit ya, Kyungsoo çok güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
baby, its you
FanficJongin, kız kardeşi Junhee'nin mürebbiyesinde bir terslik olduğunun farkındaydı. Kaisoo mini fic(M)