Sınav haftası bitmiş, annemler gelmişti. Her şey eski haline, normale dönmüştü. Mina büyüyordu. Onun büyümesini izlemek o kadar zevkliydi ki. Sürekli yeni sorular soruyor, dünyanın sırlarını çözmek istiyordu. Yine sorularla dolu bir tatil sabahına uyanmıştık. "Abiiiii.." sabah kahvaltısı hazırlarken yatak odasından bana doğru koşan bir sarı civciv gördüm. "Günaydın prenses." Gülümsedim. Kendi küçüklüğümü her kes gibi ben de hatırlamıyorum ama fotoğraflara bakınca bu sarı civcivin aynı bana benzediğini görüyorum. Kucağıma atlamış minik Minayı döndürüp yere bıraktım. "Annem napıyor civcivim?" Sandalyeye oturunca sonunda sorumun cevabını verdi. "Ea şey.. dün oyuncaklarımla oynarken uyuyakalmışım. Annem de onları topluyor." Pişkin pişkin gülen Minaya yalandan sinirli surat yaptım. "Ben sana napacağımı bilirim." Sinsi sinsi yaklaşmamdan onu gıdıklamak istediğimi anlayıp gülerek sandalyeden zıpladı ve oturma odasına koştu. Arkasından hemen yakalayıp onu kucağıma aldım. Minanın odasına girip düzenlemeyi bitiren anneme yaklaştım ve yanağına öpücük bıraktım. "Kahvaltı hazır, anne arı." Annem kucağımdaki Minayı ve beni süzüp ikimize de sarıldı. "Sahip olduğum en mükemmel varlıksınız baş belaları." Annemin yüzünde garip bir hüzün vardı. Gözlerine bakıp konuşmadan sordum. Kucağımdaki Mina o kadar haraket ediyordu ki dikkatimi toplayamadım. "Hadi in bakalım, civciv." Mina ikimizin de elini tutup mutfağa doğru çekiştirdi. Aç kurtlar sonunda masada buluşmuşlardı.
Evimizin kuralı vardı: yemek masasına hepimiz aynı anda oturmalı ve aynı anda yemeliydik. Diğer birşeyse bitirdikten sonra kimse bitirmediyse kalkmazdık. Tenbelliğimizden değil de yalnız yemek yemenin iştah açıcı olmamasından heralde. Yemeğimizi bitirip annemle sofrayı topladıktan sonra ikimize birer kahve yaptım. Mina odasında oynarken annemle oturmak çok hoşuma gidiyordu. Huzur vericiydi. Konuşmak için ağzımı açınca o lafa başladı. Ne soracağımı tahmin etmişti. "Apartmana yeni birileri taşınmış." Bu beni neden ilgilendirsin ki? Merakla yüzüne baktım. "Gupse hanımlar evi satmışlar sanırsam. Çünkü eşyalar onların evine taşınıyordu." Yutkundum. Ardayı temelli görmeyecektim. Dudağımı ısırdım. "Pekala.." sesim oldukça sönük çıkmıştı. "Onların olması imkansız. Taşınan eşyalar çok değişik.. Belki de yeni bir oğlan gelmiştir." Gülümsedi. Ne düşündüğünü biliyordum. Annem o benim. Sırıttım. "Bir ara tanışırım heralde." Gülümseyerek kahvelerimizi yudumladık. "Üzülmeni istemiyorum Emre." Sadece kafamı sallamakla yetindim. Soracağım şey bile aklımdan uçmuştu. Bir kaç dakika gözüm boşluğa takılı kaldı. Beynimde türlü türlü şeyler dolanıyordu. Asla romantik değildim, düşünce ve hayallerim bile benim gibi realistti. Peki ya şimdi ne düşünüyordum ki? Beynimin köşelerinde dolanan şu fikir realistcesine bir fikir olmak için çok fazla romantikti. Fikirlerim kucağıma oturan Minayla uçup gitti. "Hadi prensescilik oynayalım abi. Lüüütfeeen." Parlayan gözlerine bakıp gülümsedim. "Abi şimdi alış-veriş için çıkmalı civcivim. Söz dönünce oynarız." Minik dudakların büküp yüzünü astı. "Aa ama yapma böyle.." Sarı saçlarını okşayıp yanağına buse kondurdum. "Eğer istersen sana yeni bebek alırım." Hemencecik yüzüne gülümseme yerleşti. Boynuma sıkıca sarıldı. "Dünyanın en iyi abisisiinn." Yanağından makas alıp onu yere indirdim.
Ev için alış verişi hep ben yaptığımdan bu sefer de buz dolabında olmayanları kontrol edip, liste çıkardım. Mutfakta yemek yapan annemi öptüm. "Özel istediğin bir şey var mı annem?" Tezgahta oturan Mina ellerini bir birine sürterek sırıttı. "Bana lolipop bir de jelibon al." Ne ara tezgaha çıkmıştın ki sen? Ona göz kırptım ve o da minik elleriyle öpücük yolladı. "Gelirken bir kutu da pişmaniye al Emrecim. Uzun zamandır canım çekiyor." Listeye Minanın ve annemin de dediklerini ekleyip evden çıktım. Gözüm üst kata giden merdivenlere takıldı. Hayır yani neden? Üst katımızda benim merakımı uyandıracak bir şey olamazdı. Hiç olamazdı. Bu yüzden merakımı yenip aşağı indim ve apartmandan çıktım. Kulaklıklarımı takıp bir kaç metre ötedeki süpermarkete yollandım. Hava baya soğuktu. Beremi takmadığıma pişman olmuştum. Ellerimi sarı saçlarımdan geçirip montumun kapüşonunu taktım. Süpermarkete varana kadar donmamayı planlıyordum ama pek öyle olmadı. Sarı olduğum için yanaklarım ve burnum soğuktan kıpkırmızı olmuştu. Markete girince sanki eridim. Sepetlerden birini aldım ve yaptığım listeyi elime alıp market raflarını gezmeye koyuldum. Alış verişi seviyordum. Özellikle de yiyecek. İlk manav bölümünden annemle yapmayı çok sevdiğimiz barbunyalardan aldım. Bir kaç tane biber, marul, salatalık derken tüm sebzeleri sepete doldurmuştum. Son olarak bir limon alıp kokusunu içime çektim. O kadar zevk alıyordum ki bundan, kokuyu tüm zerreme kadar hissettim. "Galiba sağlıklı yemeğe düşksünüz?" O kadar dalmışım ki sebzelere yanımda beliren silüetin farkına bile varmamışım. Kafamı çevirip elinde küçük bir sepet tutan benden bir iki beden büyük çocuğa baktım. Gözlerimi kapatıp bir daha açtım. "A-a yok sadece sebzelere önem veririm." Alış-veriş arabasını sürüp gitmek istedim fakat çivilenmiştim. Yüzü bana çok tanıdık gelmişti. Esmer tenini süsleyen buz mavisi gözleri kalbimin daha hızlı çarpasına sebep olmuştu. "Görüşürüz." Sepetine bir kaç limon koyup gülümseyerek ordan uzaklaştı. Hiç bir şey söyleyemedim. İçim kelebeklerle dolmuştu. Aptal gibi gülümseyip arabayı diğer reyonlara sürdüm. Alış verişi öyle hızlı yapmaya başladım ki gören de bitse de gitsek moodunda olduğumu sanacaktı. Hep diğer ürünleri de inceler öyle alırdım fakat şimdi belirlediğim ürünleri hemen sepete atıyor hızla diğer reyonlara geçiyordum. Gözlerimse onu arıyordu. Koskocaman markette gözümden kaçırmıştım. Oflayarak listeyi kontrol ettim ve son eklediğim şeyleri de alıp hemen kasaya ödemeye gittim. O kadar fazla şey almıştım ki taşımak için markette çalışanlar arabayı götürebileceğimi söylediler. Ürünleri poşetlere doldurup alış veriş arabasının içine güzelce dizdim. Daha sonra listeyi tekrar gözden geçirip bir şey unutup unutmadığımı kontrol ettim. Bir şey unutmuştum. Tabii ya.. Minaya söz verdiğim bebek. Kasiyere dönüp "Bunlar 5 dakika burda kalsa olur mu? Oyuncak bölümüne gidip hemen geleceğim." Kasiyer onaylayınca hemen oyuncak reyonuna doğru koştum. Oyuncak reyonunun yanında oyun cdlerini inceleyen deminki çocuk vardı. Duraksadım. Gözüm sepetine ilişti. Hala sadece limonlar vardı. "Country Strike öneririm. Sıkıntıya birebir." Ağzımdan çıkıvermişti. Arkasını dönüp yine gülümseme yerleştirdi. "Teşekkür ederim." Kafamı sallayıp yanından geçtim ve bebek reyonundan bir bebek alıp hızla kasaya doğru gittim. Bir daha görmeyeceğim diye çok korkmuştum. Yüzünde tanıdık bir ifade vardı. "Seni bir yerden tanıyorum. Ama nerden?" Bebeği de alıp sonunda evin yolunu tutmuştum. Eve varıp ürünleri arabadan indirdim ve poşetleri taşımaya başladım. "Hoşgeldin oğlum." Evi mis gibi çorba ve pilav kokusu doldurmuştu. Alış veriş haliyle acıktırmıştı. "Anne arı yine döktürmüş." Poşetleri taşımayı bitirip ürünleri yerleştirmeye başladım bu sefer. "Mina nerde?" Annem tezgaha yaslanıp poşetlerden çıkanları inceliyordu. "Oynadı oynadı sonra da uyuyakaldı. yemek için uyandırırım." Tüm işler bittikten soluklandım ve sandalyeye çöktüm. "Baya yoruldum ama değdi." Gülümseyip çocuğu aklıma getirdim. "Sen olmasan napardım Emrem?" Annem omuzlarıma sarılmış şımartıyordu beni. "Minaya bebek aldım, yanına koyayımda sevinsin." Annemin eline öpücük bırakıp civcivin yanına gittim. Mışıl mışıl uyuyordu. Eğilip bebeği yanına koydum ve öpücük bırakıp geri çekildim. Tekrar annemin yanına gittim. "Anne ben odamdayım yemeğe kadar dinleniyim." Kafasını salladı ve ben de odama çekildim. Yatağıma yattım. Aklımda o vardı. Resim gibiydi. Tablo gibi. Bana birini hatırlatıyordu. Sonra aklıma bir şey daha geldi. Kalkıp çocukluk günlüğümü aldım ve tekrar yatağa oturdum. Kapağı açıp bir kaç sayfa çevirdim. İşte bu. İşte o yazı.
"Merhaba günlük, bugün yine sana sınıf arkadaşım Ardadan bahsedeceğim. Bugün ders boyunca yüzünü izledim. Masmavi gözleri kahverengi yüzünü aydınlatıyor sanki. Her baktığımı görünce gülümsüyor bana. Arda çok iyi birisi. Ve çok güzel. Kızlardan daha güzel. Cerenden mesela çok daha güzel. Keşke Pelin öğretmen yerlerimizi değişmeseydi. O hep yanımda otururdu. Şimdiyse Cerenle oturmak zorundayım. Çünkü yer değişimi oldu. Arda ise Tuana ile oturuyor. Onlar her konuştuklarında sinirleniyorum. Arda benim arkadaşım. Onun değil."
Mavi gözler.. Sebepsizce heyecanlanmıştım. Ama bu heyecan boşunaydı tabiki.. O olamazdı.