Omuzuma bir elin dokunmasıyla gözlerimi açtım ve başımın üzerinde duran anneme yarım açık gözlerle baktım. Daha sesleri algılayamıyordum. Belli ki uyuyakalmıştım. Sesleri algılamaya başladığımda annem sofrayı hazır ettiğini söylüyordu. "Seslendim, cevap alamayınca buraya geldim, hadi kalk yemek hazır tembel teneke." Kafamı sallayıp doğruldum. Annem odadan çıkarken yerdeki mavi günlüğü görüp yerden aldı. "Bu ne?" Duraksamıştım. Suskunluğumu görüp defteri komidin üzerine koydu. "Hadi yemekler soyumadan gel." Yine sessizce kafamı sallayıp yataktan kalktım. Annem odadan çıkınca defteri alıp eski yerine- dolaba sakladım. Herhalde uyuyakaldığımda düşürmüşüm. Dolabın kapısını kapatıp yandaki boy aynasından uyumaktan kızarmış yüzüme baktım. Dağılmış sarı saçlarım, uykulu gözlerimle çok çirkin görünüyordum. Saçımı düzeltmek için ellerimi içinden geçirdim. Bir türlü şekil almadığından pesedip odamdan çıktım ve mutfağa gittim. Mina ve annem oturmuş beni bekliyorlardı. "Özür dilerim, uyku sersemliğinden ayılamadım." Çorbanın kokusu burnuma dolmuştu. "Fakat şimdi bu mükemmel çorbayı içince uyku sersemliğim geçecek." Annem garipce suratıma bakıyordu. Oturdum ve bir kaç kaşık çorbadan içtim. "Onun ne olduğunu anlatmayacak mısın?" Annem Minayı yedirirken gözucuyla bana baktı. Çorbamın son kaşığını ağzıma koyup anneme baktım. "Eski günlüğüm. Yeni bulmuştum karıştırayım dedim. Önemli bir şey değil anneciğim." Mina kendi yemeğe başladığı için annem de rahat rahat yemeğine başlamıştı. "Seni üzecek bir şey değil yani, hm?" Kafamı hafifçe salladım. Umarım üzecek bir şey değildi. "Güzel. Yemeğini bitirince senden küçük bir ricam olacak." Eski sıcak gülümsemesine dönmüştü. "Nedir?" Merakla Mina ve ben ona baktık. "Önemli değil, yeni komşuya yemek götürmeni istiyorum sadece. Çünkü yeni taşındı yemek hazırlamaya vakti yoktur." Aslında niyetini biliyordum. Aklınca yeni insanlarla tanışmamı sağlayacaktı. Mina merakını yitirmiş olsa ki, yeni bebeğine pilav taneleri yediriyordu. Pilava geçit yapmıştım. "Pekala götürürüm tabii. Hem kimdir ne yapıyor diye dedikodu toplarım." Annemle birlikte güldüm. İkili olarak insanları çekiştirmeye bayılırdık. Annem kimseyle yapmadığı dedikoduları benle yapardı hep. Bu yüzden belkide hiç arkadaşa ihtiyaç duymamıştım. "Mina bebek pilavı sevmedi galiba, sen ye." Annem Minaya pilavı yedirmek için her türlü yollara başvurmuştu.
Yemeğimizi bitirdikten sonra masayı toplayıp anneme bulaşıklarda yardım ettim. Daha sonra annemin komşu için hazırladığı yemekleri alıp çıkarken annem "İyi şanslar" dedi. Şansa neden ihtiyacım olsun ki? Evden çıktım ve bir üst kata giden merdivenlere yöneldim. Hafif ama güzel bir parfüm kokusu geliyordu. Üst kattaki karşı daireden gelemezdi çünkü Sabri amca böyle parfüm kullanmak için çok yaşlıydı. Sebepsizce heyecanlanıyordum. Kapının önüne gelince aynadaki yıkık görüntüm aklıma geldi. "Hassiktir" diye fısıldadım. İş işten geçmişti. Kapıyı çaldım. Üzerim bulaşık deterjanı kokuyordu. Ya çok yakışıklı biri açarsa? Ya aşırı tatlı biri olursa? Kapıyı bir daha çaldım. Açmayınca pesedip gidecekken açıldı. Şaşırmıştım. Kesinlikle üst düzey bir şaşırmaydı.
Kapıyı açan bir erkek değildi. Kumral, benden kısa bir kızdı. "Merhaba buyrun?" Sesi de çok inceydi. "Ea, merhaba.." afallamıştım ve hazırladığım tüm sözler aklımdan uçmuştu. "Şey ben alt katta oturuyorum. Taşındığınızı görmüş annem ve yemek götürmem için benden rica etti." Kız gülümsedi ve badem gözleri kısıldı. "Teşekkür ederim," elimdekileri aldı. "Ben İlayda." Gülümseyip boşta kalan elini hafifçe sıktım. "Ben de Emre, memnun oldum." "Ben de, içeri geçmez misin? Fakat ev biraz dağınık." "Rahatsız etmeyeyim hem-" sözümü yarım koyan erkek sesi geldi. "İlayda nerde kaldın?" "Geliyorum abiii, geçmez misin?" Merakıma yenik düşüp kafamı salladım ve içeri geçtim. İlaydanın arkasından oturma odası olarak düşündüğüm yere geçtim. Yerde oturmuş arkası bize dönük birisi vardı. Abisi olmalıydı. Omuzları genişti, otururken bile muhtemelen benden büyüktü. Saçları kardeşinin saçları rengindeydi. "Abi alt komuşumuz bize yemek göndermiş. Yemek yapma derdinden kurtulduk." "Merhaba" dedim. Sesim öyle bebeksi çıkmıştı ki kendime içten küfürler savurdum. Sonunda kafasını çevirmişti. Şaşkınlıkla ona baktım. Bu marketteki çocuktu. Kardeşi mavi gözlerini alamamıştı ondan. Gülümsedi ve beyaz dişlerini sergiledi. Heyecanlanmıştım. "Sen marketteki çocuksun." Ayağa kalkınca üstündeki cd-ler yere düştü. Kafamı sallamakla yetindim. İlayda bize baktı. "Siz ikiniz tanışıyor musunuz?" Ben "evet" derken o da "hayır" dedi. Evet dediğim için utanmıştım. "Yani markette oyun alırken görmüştüm sadece." Dudağımın derisini yemeğe başladım. Çünkü utanınca öyle yapardım. Kaba elini uzattı. "Ben Çınar." Zarif ve ince elim olduğu için bir daha lanet ettim kendime. Elini sıktım. Elleri sıcaktı benim ellerime rağmen. Sertti, benimkilerse yumuşak. Elimi geri çektim. Hala etkisindeydim. Ne oluyordu bana? Yemekleri masaya bıraktı İlayda. "Bizimle yemeğe kalır mısın?" Dedi. İkisi de yorgun görünüyordu. "Yemek yedim maalesef, fakat isterseniz size yardım edebilirim." Kendimden bunu hiç beklemiyordum. Ben ve teklif?? Konuşmaya bile çekiniyorken teklif etmek ha? "Hayır, bitti zaten." Çınar yerden cdleri dolaba koyarken yanıt verdi. Yorgun olduklarını varsayarak gitmeyi planladım. "Pekala o zaman ben gitsem iyi olur. Yorgunsunuzdur." İlayda itiraz etse de Çınar bir şey demedi.
İlayda beni kapıya kadar geçirdi. "Abimin kusuruna bakma. Biraz huysuzdur. Yorgun olunca daha da huysuzlaşıyor." Gülümsedim. "Sorun değil, sonuçta yabancıyım. Görüşürüz." Merdivenlere yönelip aşağı indim. Aklım karmakarışıktı. Anahtarla kapıyı açıp eve girdim. Ne garip dakikalardı ama.. "Annem ben geldim." Oturma odasında televizyon izleyerek meyve yiyen annemin yanına kuruldum. Mina da annemin verdiği elmaları yiyordu. Oturunca hemen kucağıma geldi. Yanağını öpüp uzattığı elmadan ısırdım. "Eee kimmiş? Nasıl birisi? Kaç yaşında?" Annem merakla bana bakıyordu. Beynimdeki fikirleri dağıttım ve elmayı yemeye devam ettim. "Ay çatlatma be, kimmiş Emre?" Sonunda yutup anneme gülerek baktım. "Bir kız." Yüzündeki gülümseme söndü. "Ee?" Tekrar elmadan ısırdım. "Adı İlayda, benden 1-2 yaş küçük olur." Televizyona tekrar yönelmişti. "Kumral güleryüzlü bir kız." Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Abisiyle oturuyor." Gülümseyerek bana tekrar döndü. "Eee? Çocuğu gördün mü?" "Evet, adı Çınar." Sonra bişey demedim. "Görünüşü nasıl? Ay anlatsana Emre." Meraktan çatlayacaktı. "Ne bileyim anne işte. Herkes gibi. Benle yaşıt ama daha iri. Kaba bir de." Garip garip baktı ve elma uzattı. "Peki tamam." Elmayı alıp yedim. "Kafan kimlerde kalmıştır şimdi senin." Elinin sıcaklığını hatırladım. Gözleri ne kadar soğuksa elleri o kadar sıcaktı. Sonra kendi çirkinliğim aklıma geldi. Zayıftım, hemencecik kızaran suratım vardı, sarı incecik saçlarım ve boş boş bakan mavi gözlerim vardı. Kendimi çirkin düşünen birisi değildim ama Çınarı görünce görüntümün ne kadar itici olduğunu düşündüm. Çınar yunan tanrıları gibiydi. Kalın gür kaşları, uzun kiprikleri, bronz tenine yakışır çarpıcı mavi gözleri vardı. Onu bu kadar düşünmemin sebebi neydi? Tam o sırada Mina küçük ellerini yanağıma koydu. "Neden üzgünsün abi?" Kocaman gülümsedim. "Öpücük vermediğin için." Hemencecik yanağımdan sulu sulu öptü. Aynı benimki gibi ince olan sarı saçlarını okşadım. Sarışınlıkta babamıza çekmiştik. "Hadi Mina uyku vakti." Annem dizi reklam arasına girince bizi hatırladı. Mina elimden tutup beni de kendi odasına çekiştirdi. "Bana masal anlat abi lütfen." Kafamı sallayıp yere bağdaş kurdum ve elime masal kitabını aldım. Yatağa yatmasını bekleyip kitabı açtım.
"Bir varmış bir yokmuş.. Evvel zaman içinde bir krallık varmış. Kralın güzelmi güzel, akıllı mı akıllı bir prenses kızı varmış. Bir gün babası prensesi sevmediği biriyle evlendirmek istiyormuş. Prenses ise buna çok karşı çıkmış ve babasına aşık olduğu birisiyle evlenmek istediğini belirtmiş. Amma aşık olduğu birisi yıllar önce ortalıktan kaybolmuş.." Gözucuyla Minaya baktım. Çoktan uyuyakalmıştı. Kitabı rafa koydum. Minanın üstünü iyice örtüp yanağından öptüm ve odadan çıktım. Annem de televizyonun önünde uyumuştu. Meyve tabağını alıp mutfağa götürdüm, geri dönüp battaniye ile onun üzerini örttükten sonra televizyonu kapatıp kendi odama gittim. Yatağa yatarken aklıma yine Çınar gelmişti. Belkide bana Ardayı unutturabilecek kişi Çınardı. Peki ya eşcinsel değilse? Gözlerimi kapattım. Pek umutlanmamak lazımdı.