[5 : Perdelerin Açılmasına Son Beş]
"Biliyorum, biliyorum ama ne yapayım? Sizin gibi ruhsuz bir piç mi olayım yani, bunu mu istiyorsunuz gerçekten?" Hoseok, Seokjin'in omzuna yaslandığı yerden burnunu çekmeye devam ediyor, arada bir de akan sümüklerini onun omzuna siliyordu.
"En azından biz senin gibi drama kraliçesi falan değiliz," Taehyung omzunu silkti. "Hem, hem her hafta görüntülü konuşuyoruz ve okullarımız açılmasına daha var. Neden şimdiden böyle yaygara koparıyorsun ki?" Aslında onun da bu durumdan hiç memnun olmadığını, burada Hoseok'u sollayacak bir drama kraliçesi daha varsa onun da bilhassa kendisi olduğunu biliyordum fakat omzundaki çocuğun saçlarını okşayan Seokjin bana kaş göz yaparken bunu ona söylemedim.
"Olsun," Hoseok son kez sümüklerini geniş omza sürterek kafasını kaldırdı. "Yine de ayrılıklardan ne kadar çok nefret ettiğimi biliyorsun."
"Yoongi'den ayrılmak kafamı yememe neden oluyor mu dedin? Evet hayatım biliyorum, biliyorum..."
"Taehyung..."
"Yine başlama." Yoongi ve Seokjin aynı anda konuştuklarında ben de omzuna yaslandığım Namjoon'un koluna girerek, "Yoksa Hoseok'un gazabına uğrayacaksın." diye tamamladım.
"Ve Yoongi'nin."
"Doğruları söylediğim için şiddet görüyorum resmen," Taehyung onaylamaz mırıltılar çıkarmaya devam ederken yaklaşan otobüs saatiyle hepimiz toparlanmış, birbirimize kısa, aslında pek de kısa olmayan, sarılmalar vererek karşı karşıya kalmıştık.
Sahnenin kopuk görüntüsünün başlangıcı nerede diye sorarsanız, sıkı durmanıza gerek yok, hemen şimdi açıklamama izin verin. Yoongi ve Taehyung aile büyüklerini ziyaret etmek için Daegu'ya giderken ve biz de onları yolcu etmek için otobüs garına doluşmuşken Hoseok'un neden ağladığını açıklamama gerek olduğunu sanmıyorum, bunu Taehyung daha en başında söylemişti zaten. Aramızda iki bacaklı şeytanlar ve drama kraliçeleri yaşıyordu ve eh, bu duruma alışmak için uzun yıllar onlarla aynı havayı gereğinden fazla solumuştum bile.
Fakat ona hak veriyordum, yani bazen.
Yaz tatili biz ipin ucunu yakalayamadan akıp gitmeye devam ediyor, sadece bir haftalık değil, okulların açık olacağı dokuz ay boyunca ayrı kalacağımız sürecin kuzguni çanları ufaktan ufaktan kulaklarımıza çalınıyordu. Hepimizin birlikte olduğu bir buçuk ayın sonunda herkes ailesiyle bir yerlere gitmeye karar vermiş gibi görünüyordu, aslına bakarsanız ben de aynı fikre parmak basmaktan şikayetçi değildim, ailemle vakit geçirmek, yeni bir yerde sessiz bir sahil boyunca ayaklarımı gıdıklayıp kaçan dalgaların serin suları ve belki kısa bir yaz aşkı(?) eh, fena bir fikir değildi sonuçta fakat Yoongi ve Taehyung biletlerini almışken ve bizimkilerin geri kalanı da aileleriyle geçirecekleri tatil için valiz hazırlamaya koyulurken Jungkook anneme, "Park anneciğim, bu sene eşinizle baş başa bir tatil yapmak ve Jimin'i bana emanet etmek harika bir fikir gibi gelmiyor mu kulağa?" kıvrak diliyle şakımaya devam ederken, "ah yine elmalı turtanız über müthiş üstü olmuş hanımefendi, ee sizin için ikinci bir balayı ayarlamama ne diyorsunuz? Başınızda şu agresif minik şey olmadan?Yalnızca ikiniz, tıpkı eski günlerdeki gibi..." Cümlesini bitirirken tatlı tatlı gülmüş, çatılı kaşlarıma bakarken havadan bir öpücük göndermiş ve mutfağımızı saran tarçın kokusu altında annemin zaafı olduğunu düşündüğüm iri beyaz dişlerini göstermeye devam etmişti. Ve annem de beklediği buymuş gibi kıkır kıkır gülmüş, düşünme payına ihtiyaç duymayıp aralarına beyazlar düşmüş kısa saçlarından hayali bir tutamı kulağının arkasına yerleştirirken, "fena fikir değil aslında, hm? Eğer senin ailen de izin verirse çok uzaklaşmamak kaydıyla olabilir, tabi. Neden olmasın?" Orada oturmaya devam eden bir Park Jimin yokmuşcasına kendi aralarında anlaşmış ve annem elindeki kaptan birkaç dilim turtayı daha aptal sıçanın tabağına koyarken, "İstediğin kadar ye oğluşum," kıkırdamaya devam etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sidereal • jikook
FanfictionŞansın kapısını çalacağı günü bekleyip durdu fakat kapısını çalan tek şey Jeon Jungkook ve elinde kendi bahçelerinden kopardığına emin olduğu kırık papatyalarıydı. jeon jungkook x park jimin