0.5

200 26 37
                                    


Bacaklarımı sıkıyordu, ve bu biraz canımı acıtıyordu ama tepki vermemeye çalıştım. Zar zor bende onun yanına, yere oturdum ve ona ne olduğunu sordum. Tonlarca kez sormama rağmen bir cevap alamadım.

Uzunca bir süre onu sakinleştirmeye çalıştık ama olmadı. En sonunda, yine ani bir hareketle ağlamayı kesti ve kendini sırt üstü yere bıraktı. Kendini dizlerinin üstüne bıraktığı zaman dizleri eskimiş maun zeminden dolayı kanamıştı. O acıyla o şekilde nasıl yarım saat oturabildi aklım almıyordu.

Yerde kıpırdamadan yatıyordu. Bayıldığını anladığımızda yaralarına müdahale etmeleri için görevlileri çağırdık.

Soo Min'in buraya geldiğinde şimdiki halinden çok daha sağlıklı olduğuna emindim. Muhtemelen buradaki hayat şartları onu bu seviyeye getirmişti. Kaldığı herşeyden izole olmuş hücreyi görmek istiyordum. Ama Hoseok'un kafasının çok karışık olduğunu bakışlarından anlayabiliyordum. Bu yüzden onunla beraber odamıza gitmeye karar verdim.

---------------------------------------------------

"Hoseok?"

"Hm?"

"İyi misin? Solgun gibisin?"

"Düşünüyorum, kafamı karıştırdı bu manyak."

"Benim ilgimi çekti açıkçası."

"Yah, evet, ilgi çekici ama... Sanki... Bilmiyorum bir tuhaflık seziyorum, tahmin ettiğimizden daha büyük bi' sıkıntı var sanki bu kızda.. Bilmediğimiz bir şeyler varmış gibi hissediyorum Yoongi..."

"Haklı olabilirsin. Ama doktorlar onunla ilgili her şeyi anlattı bize. Yani, önemli bir detayı geçmiş olabileceklerini düşünmüyorum."

"Bu piçlerden her şeyi beklerim Yoongi. Sanki bize düşman gibiler. Burada yaptıkları tek şey hastalarla ilgileniyormuş gibi gözükmek. Bahse girerim ki bu hastaneden bir kişi bile iyileşerek taburcu olmamıştır."

"Aslında ben de böyle düşünüyorum ama çaktırma. Bu arada, ben Soo Min'in odasını çok merak ediyorum. Bence gidip bakmakıyız."

...

...

...

Uzun bir sessizlik.. Hoseok konuşmadı. Sadece uzandığı yerde dümdüz tavana bakan gözlerini kapadı.  Ben ona bakmayı sürdürdüm..

------------------------------------------------

Oturduğum yerde uyuyakalmıştım. Boynum tutulmuş bir şekilde uyandığımda üzerimde yarım yamalak örtülmüş ince bir battaniye vardı. Hoseok ise en son bıraktığım yerinde değildi. Endişelenmiştim. Üzerimdeki şeyi bir kenara fırlatım adını bağırmaya başladım.

Odanın mutfağımsı olan kısmında duruyordu. Her zamanki enerjik ve mutlu halini almıştı. Elinde gazozuyla dandik tezgaha sırtını dayamış, bana bakıyordu. Dolaptan yeni çıkardığı belli olan gazozu bana uzattı.

(Gazoz ister misin çocuk adam?)

Yaklaşıp gazozu aldım ve onunla aynı şekilde tezgaha sırtımı dayadım. Konuşmadık. Hoseokta bir farklılık vardı, bunu seziyordum. Benim tanıdıüım Jung Hoseok, konuşmadan duramazdı. Ama buraya geldiğimizden beri eski haliyle şindiki hali arasında büyük bir uçurum açılmıştı. Bu beni tuhaf hissettiriyordu.

Ben neysem, Hoseok tam tersiydi. Turuncu tutamları güneş gibi parlıyordu. Ona dönüp iyi misin demek istiyordum ama "iyiyim, yorgunum'dan" başka bir cevap alamayacağımı biliyordum. Bu yüzden vazgeçtim.

freak-sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin