Aydınlanmak

418 56 17
                                    

"Jeannie, hadi tatlım."

Gözlerimi açtım, açtığım anda beynime 5000 voltluk elektrik verilmişçesine bir ağrı ışıklarla birlikte beynime süzüldü.Sonra yavaş yavaş etrafı görmeye başladım.

"David?"

"Ohh Jen beni çok korkuttun!"

Sonra beni kucakladı.Onun arabasındaydık, başımda, dudağımda birer yara bandı vardı.Burnumsa sargı içerisindeydi.

"Hala canın çok yanıyor mu Jen?"  "Bilmiyorum, hiçbir şey hissetmiyorum."

Öyleydi, olayları yavaş yavaş hatırlıyordum ama bu faciaya bir yerlerde Bryce'nin de dahil olduğuna emindim, peki o nerdeydi?

"Beni sen mi..." "Evet."

Uzatmadı, ben de  bahsetmek istemiyordum, başımı hafifçe kaldırıp sindirdiğimi belirtircesine nefes verdim. Olaylar tam belirgin değildi, iyi bir uykuya ihtiyacım vardı. En yeni çıkan Renault Laguna'nın camından dışarıya bakıyordum. Daily City'i geçmiştik, okyanus kenarındaki dükkanları ve evleri bir bir geride bırakıyorduk.Camı biraz açtım, vücudum yavaş yavaş acı hissini yayıyordu, konuşmuyorduk ama sustukça daha beter oluyordu, ben de uygun zamanı beklemeye karar verdim. Ay ışığı okyanusun yüzeyini gökyüzündeki bir fener gibi aydınlatıyordu, bu manzara bana huzur veriyordu, Arabanın içine giren rüzgar saçlarımı savuruyordu. Ben buna her zaman  zaman bayılırdım, bana mutluluk verirdi, ne zaman bu yoldan eve gelecek olsam saçlarımı salardım. Sonunda Magellan Ave'ye, evimin olduğu sokağa gelmiştik. Burası San Francisco'nun daha dışında sakin ve elit bir muhitti. Dolayısıyla bir çok imkanı vardı.

David arabadan indi ve kapıyı açtı. Elini uzattı, reddettim, ısrar etmedi ama yardımına ihtiyacım da vardı. İlginç olan tam şu an bir soğukluk ayaklarımdan beynime çıkıyordu. Başım döndü yalpaladım. "Neler oluyor, kendimi donmuş gibi hissediyorum." "Bu bir süre dinlenmeni sağlayacak,hastanede doktorun yaptığı bir iğne, yeni etki gösteriyor sanırım, sana yardım etmeme izin ver."

Kafamı pes  etmiş biçimde aşağı yukarı salladım. Beni kucakladı. İzin verdim çünkü bilirdim, yakındık ve böyle saçma şeyleri takmazdık biz.

 Yorgundum, başımı da dayadım gövdesine, ilginç bir his vardı hani ağlama hissi ile ağlamanın vereceği yorgunluktan dolayı da bundan vazgeçme isteği gibi. Ama nasılsa ağlamazdım. Neye kırgın olduğumu biliyordum, ama kabul etmiyordum, evet kırgınlık bunca olayın bana hissettirdiği en büyük his kırgınlıktı. "David, söylesene o adam bana tecavüz etmek üzereydi beni nasıl bulupta kurtardın? Bilmemek beni usandırıyor." "Bilmekse canını yakacak." 

Kapıya gelmiştik, beni kısa süreliğine yere indirdi ve sonra elini uzattı, "Anahtarlar?"

Suratımı asmıştım, bıkkın ve yıpranmış bir şekilde anahtarları ona verdim. Kapıyı açtı sonra beni tekrar kucakladı, ışın hızıyla üst kata çıktık. Beni yatağıma yatırdı, sonra üzerimi örttü. Saçlarımı küçük bir öpücük kondurdu. Hafifçe gülümsedi ve mükemmel gözleri parladı. Yeşil, tıpkı Bryce'ın ki gibi, ama onun gözleri daha farklıydı, daha muhteşem, onun gözlerinin derinliğinde boğulabilirdiniz. Gülümseyince bir mücevher gibi görünürdü, bana her zaman zümrüt yeşili gözlerin boşuna milyonda bir bulunmadığını hatırlatırdı.

"En azından Bryce'ın orada olup olmadığını söyle."

Bana hüzünlü bir şekilde baktı. "Hayır, değildi."  Bunu çok farklı söylemişti ve bir şeyler saklıyordu,sesi evet ama hayır demek zorundayım, çok üzgünüm der gibiydi.

Uç ya da DüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin