"Anne, nereye gidiyoruz?" dedi yanındaki kadına.
"Sus!" diye neredeyse öfkeyle yanıtlamıştı kadın.
"Neden sinirlendi ki?" diye düşündü, yanlış bir şey yaptığını hatırlamıyordu; en azından yol boyunca.
Bir sokaktan diğerine hızla geçiyorlar, sıkıntılı olduğu belli bir bilinmezliğe gidiyorlardı. Pek de gitmiyorlardı aslında, "kolundan sürükleniyor" deseler yeriydi.
Buna mı sinirlenmişti acaba? Yorulmuştu, başka ne yapacaktı ki? Umut'un hala olduğu yaşlardaydı, bu yüzden arkasına dönüp sordu;
"Anne, daha çok var mı?"
"Çok değil kızım"
O kadar sıcak, o kadar sıradan bir cevaptı ama nedense mutlu olmuştu. Her nereye gidiyorlarsa, en azından çok sürmeden öğreneceğe benziyordu; gülümsüyordu bile. Bu gülümsemeyle sağına baktığında sert bir yüzle daha karşılaştı;
"Gülme!" dedi olanca şiddetiyle hapşırırken; bu da Annesi gibi çok netti.
"Neden?" diye sormadı. Kafası az önüne düştü, kamburu çıktı sanki. Bu içine kapanmaya başlayan halinden onu sıyıran da tekrar Annesi oldu;
"Sen bakma ona. Gene de çok gülme, senin için iyi bir şey olabilir ama emin ol Annen üzülüyor, bu yüzden böyle konuşuyor"
"Peki, Anne" diyebildi. Artık emin oldu, kötü bir şeyler olacaktı. Çocuk haliyle yaptığı kötülükleri aklından geçirdi bir bir, en çok kızacaklarını düşündüğünü söylemedi tabii;
"Sabah çok erken kalktım diye mi?" ağzının şekline bakılırsa, gülümsemeden öte alt dudağının öne çıktığı üzülme şeklini almaya başlamıştı.
Fakat kimse bir şey demedi; sıkıntıyı ilk seferde bulduğuna yormadı, birkaç tane daha sıralasa sorun olmazdı herhal;
"Çok mu konuşuyorum?"
Konuşması bittikten sonra bir süre sustu. Aklınca hatasını anlamış ve bir daha bu kadar konuşmayacaktı artık. Dayanamadı tabii hiç tepki gelmeyince devam etti;
"Sokaktaki hayvanları içeri alıyorum diye mi?" Hala tepki yoktu, bu kez o kadar beklemedi; asıl kozlarından birini oynamanın zamanıydı, "Dışarda ıslanmış hayvanları Annemin odasına alıyorum diye mi?"
Özellikle sağından, "Ne!?" diye haykırış sokaktaki duvarlarda yankılanmaya başladı. Peşinden de hapşırıkla devam etti. Hapşırma kulaklarda son bulurken, sadece arkadan gelen kahkaha kaldı.
Dönüp arkalarını döndüklerinde Annesi kahkahayla gülmekteydi.
Şimdi biraz daha sinirlenmiş görünüyordu Annesi, bu kahkaha da üstüne hiç iyi gitmemişti. Bunu bildiği için kendi gülmesini zorla tutmak zorunda kalmıştı. Onun eşyalarıyla kurutup/ısıttığını söylememesi iyi olmuştu.
Dikkat ettiği bir diğer konu da kahkahanın devamında yürümemeleriydi. Büyükçe bir kapının önünde öylece duruyorlardı.
Hiç anlamadığı için bir sağına bir soluna bir geriye bakıyor ama Annesi hiç tepki vermiyordu. Hatta yemek dolu bir tabağın içine pisleyen kediyi, şansa da Annesinin afiyetle yediğini söylememesi gerektiğine de emin oldu. Şansa tabii, yok bilerek yapacaktı kedicik.
Bunları düşünürken büyük bir hapşırık daha geldi ve kapı büyük bir gıcırtıyla açılmaya başladı. O kadar sihirli bir zamanlamaya denk gelmişti ki, hapşırmanın etkisiyle açılan kapı mistik bir dünyaya açılıyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pean / Xenna
FantasyTedavi etmeyi en iyi, En çok yara alanlar bilir... (Kılıcın Öyküsü serisinde yer alan kahramanların, kitap öncesi yaşamından özel bir kesit)