3.BÖLÜM
“Yalnız ortaksak birbirimizi tanımalı ve güvenmeliyiz.” Bunları bana tam da merdivenlere adım atmak üzereyken söylediği için öylece kaldım ve geri dönüp birkaç adımla koltuğun arkasına dayandım.
“Yo, birbirimizi tanımamız falan gerekmiyor. Ayrıca bana güvenebileceğini nerden biliyorsun ki ben bilmiyorum.”
“Ben sana güvenebileceğimi düşünmüştüm ve ayrıca güvenmeden nasıl bir ortaklık kurmayı düşünüyorsun? Sonuçta yeri geldiğinde canımız –ya da benimki- senin elinde olacak, sana güvenebilmeliyim. ”
“Hayır, hayır, hayır, sanırım ben tam anlatamadım. Bana güvenemezsin, bu ortaklık güven üzerine kurulmayacak. Ayrıca bana canını emanet etmemeni ve bu konuda güvenmemeni öneririm. -‘ yüzünde çok değişik bir ifade vardı ve sanırım onun ölebileceği durumlarda müdahale etmeyeceğimi falan düşünüyor olabileceği için nefesimi dışarı üfleyip açıklamaya başladım’- Bak bu keyfi yaptığım veya söylediğim bir şey değil. Daha sonra hayal kırıklığı yaşamanı veya daha kötü bir durumla karşılaşmanı istemem. Bunu kontrol edemiyorum ve çoğu zaman olmasını istemediğim hatta normalde görmeye dayanamayacağım şeyler yapabiliyorum. Ya- gözlerimi kırpmadan dakikalar içinde bir sürü insan öldürdüm ben. Hem de birçok kez. İlk başlarda ne kadar korktuğumu biliyor musun? Kendimi defalarca öldürmeye çalıştığımı biliyor musun? Ben bile kendime güvenmezken sana nasıl ‘güven’ dememi beklersin?” sonlara doğru sesim epeyce yükselmişti ve gözlerinde ufacık bir an korku ve acımayı gördüm. Ama hemen toparlandı, büyük ihtimalle görmediğimi düşünmüştür.
Çikolata kahvesi gözlerindeki o bir anlık acıma duygusu görmemle yine içimdeki öfke hareketlenmeye başladı. O öfkeyi sindirmem, durdurmam olması gerekenden ve normalden daha kolay oldu. İlk zamanlar bu olanları, yaptıklarımı kabullenmem ve hafızamdaki boşluk beni zorlamıştı. O yüzden oturup ağladığım çok olmuştu. Beni o halde gören insanların acıyarak fısıldamaları ile beni sinir ediyordu. Bende kontrolümü kaybedip yine katliama sebep oluyordum. Ama sanırım artık kontrolümü kaybetmem o kadar da kolay değil. Ya da o çikolata kahvesi gözler içimi ısıtıyor ve dikkatimi o sıcacık yoğunluğuyla dağıtarak öfkemi unutmamı sağlıyor. Huzur ve güven veriyor sanırım.
Kahretsin ki ben içten içe birinin bana güvenmesine ve birine güvenmeye ihtiyaç duyuyorum. Gözlerindeki o daha önce hiç görmediğim ifade beni garip bir duruma getiriyor. Ama bunlar olmamalı. Benim sağım solum belli olmaz ki.
Benim buradan gitmem gerekiyor. Hem de acilen! Ama o gözler. O yoğun bakan kahverengi gözler. Ah Tanrım neler düşünüyorum. Ama gidip gitmeme konusu bir sonraki duruşmaya ertelenmiştir. Oluşan bir kontrol kaybı ve saldırıyla birlikte yeni bir duruşma başlatılacaktır. Ne saçmalıyorum ben? Nasıl bir karakterim ben ya? Ya da nasıl bir manyak, psikopat, cani? Of, delireceğim!
Bir de şimdi başıma ortaklık çıktı. O kadar sorun arasında nasıl idare edeceğim? Ben nasıl bir düşünceyle veya ruh haliyle onunla ortak olmayı kabul ettiysem artık! Napalım, başa gelen çekilirmiş.
Bir de bana güvenmemesini sağlamak var. Normalde insanlar karşılarındaki kişinin ona güvenmesini sağlarlar ama bir insan ve de en önemlisi normal olmadığımız için bir çeşit farklılıklar olması normaldir herhalde.
***
Uzun zamandır büyük eski binanın geniş terasında durmuş gökyüzünü izliyorum. Hiçbir şey düşünmeden, hareket dahi etmeden duruyorum burada. Dört kat aşağıda insanlar montlarına sarılmış oradan oraya koşturuyorlar. Binanın olduğu sokak çok işlek değil ama ileriden cadde net görülebilecek uzaklıkta. İnsanların mont giymelerinden havanın soğuk olduğunu anlıyorum. Ama üşümüyorum. Bir şey hissetmiyorum ki de üşüyeyim.
Ayak seslerini duymamla onun da terasa geleceğini anlıyorum. Da ben hala onun adını bilmiyorum.
Yavaş adımlarla gelip yanımda duruyor ve o da benim gibi kollarını göğsünde birleştirip korkuluklara dayandı. Az önce fark ettiğim şeyi sorma kararı aldım. “ Ben adımı hatırlamıyorum tamam da sen de mi hatırlamıyordun?” yüzüne yandan bir bakış atarak ifadesizce sorduğum soru onu hazırlıksız yakalamış gibiydi. “Ah, üzgünüm ben Jack.” Beklenti dolu bir ifadeyle yüzüme baktı. Cevap vermek yerine yine ifadesizliğimi koruyup sadece yavaşça kafam ile onaylayınca bıkkın bir nefes verdi. “ Hep böyle misin?” sesinden usanmışlık akıyordu. “Böyleyim. Hep, her zaman, her durumda böyleyim. Bu benim kendimi kontrol etme şeklim. Bunu yargılayamazsın.”
“Pekâlâ, üzgünüm fakat benden bile duygusuz görünüyorsun bu-“ cümlesini benim kahkahalarım bölmüştü. “Senden duygusuz mu?” beklenti dolu bakışlarımı ona yöneltip devam ettim “Sen duygusuz olduğunu mu sanıyorsun? Tamam, kabul duygularını çabuk kapatıyorsun ama asla duygusuz değilsin. Her ne kadar çabuk saklamış olsan da yüzündeki o duyguları gördüm. Bir anlığına da olsa, gördüm.”
Bu kadar uzun bir konuşmayı o da ben de beklemiyorduk. Ama olmuştu işte, ben öyle bir konuda o kadar uzun bir konuşma yapmıştım. Ama ne demişler ‘ Her şeyin bir ilki vardır.’
Okumalar ve votelar çok az. Yorumu hiç saymıyorum bile. Bunlarda artış olmadığı sürece bölümler kısa gelecek, kusura bakmayın...
:) :( <3

ŞİMDİ OKUDUĞUN
§ DİĞER YANIM §
FantasyGözlerimi açtığımda depo gibi bir yerdeydim. Gözlerimin bulanıklığı kısa süre sonra geçti ve bende sadece bir depoda olmadığımı anladım. Tanrım! Bu da ne böyle? Dün geceki görüntüler yavaş yavaş gözümün önüne gelirken şu an olduğumdan daha çok - ola...