Bölüm 20 "Şah-Mat"

65 9 0
                                    

Kulaklığını takıp,elinde çayı ile İstanbul"u seyir etmeye başladı Elvis. Başarmışlık vardı ruhunda.Bu hisse bayılıyordu,adeta mentoruydu onun bu his.Yeşil çayını kenara bırakıp, kulağındaki müziğe odaklandı. 

"Dmitri Shostakovich - Waltz No. 2"


Ona ilk öğretilen şey-müziğin dengeleyici bir tutumu olduğu olmuşdu. Elvis bunu hiç bir zaman unutmamıştı. Peki ona ikinci öğretilen neydi..tabi ki,taşıdığı ismin anlamı.Ve Elvisin öğrendiği en iyi ikinci şey bu olmuştu.Elleri ile sanki bir orkestra şefi gibi müziği yönetiyordu.Kafasını yana falan sallaması ile bu hareketleri ustalık ile tamamlıyordu.

"Efendim?!" Birinin müziğinin bölmesinden nefret ettiği kadar hiç bir şeyden nefret etmiyordu...Ha tabi ıspanak hariç..   

"Umarım Shostakovich bölmeye değecek bir haberdir" adamın tam karşındaydı şimdi. Onun aniden böyle önünde belirmesi adamı korkutmuştu.

"Giray hastahanede.Ameliyata almışlar,eğer isterseniz işini orada bitire biliriz" Elvis yerine geçti yenide.Derin bir nefes alıp,İstanbul"u izlemeye koyuldu.

"Ölü bir adamı öldüremezsin. Aras Giray kendi cenaze marşını kendi okuyacak...Onun kalbi şimdi avuçlarımın içinde" dedi ve kulaklığı yeniden takıp,hareketlerine kaldığı yerden devam etti bu sefer aslanı kedi yapmış bir tilkinin zafer hissi ile.

GÜNEŞ 

Tam üç saat...

         Tam üç saat geçmişti,o kabusun üzerinden...

                Tam üç saat geçmişti,Arasın ameliyathaneye alınmasından...

                    Tam üç saat geçmişti...
Masalın ölüm belgesinin yazılmasından!!!  

Alnımı duvara dayamış,ayakkabımın ucu ile duvardaki küçük çatlağı tekmeliyordum nedensizce. Uçkur bir köşeye çökmüş,ağlıyordu. Koltukta oturan kız da ondan farksızdı...İsmi Asya mıydı neydi..Dışarıda bir çok adam,gazeteci vardı...Her biri bir şey almak için buradaydı..Peki ben ne yapıyordum burada?! Neyi bekliyordum.Daha bir kaç saat önce kırk tane kalbim olsa,birini bile sana vermem dediğim adamın o odadan canlı çıkması için dua ediyordum.Çıksa dahi yaşayan bir ölüden farksız olacak bir adamın,iki kurşundan ölmeyeceğini bildiğim halde...

"Güneş!!" Arkamı döndüğümde,belki de şu an koca bir dağı anımsatan Firuze hanımın bana dikilen gözleri ile karşılaştım.Gözlerine bakmak istemediğimden,yüzümü aşağı eğmiştim.Lakin onun bana dik dik bakan bakışlarından kaçamıyordum.

"Durumu nasıl?" dedi sakince..Fırtınadan önceki sakinliği anımsatan bir sesle.Başımı umutsuzca iki yana salladım.Yanımdan geçip,tam ameliyathane kapısı önünde durdu.Duvarın dibine çökmüş olan,Uçkura kaydı bakışları bir an...

"Oğlum bu kapıdan,sağ salim çıkacak.Çıkacak ve kendine ve torunuma yapılanın intikamını alacak.Onun damarında Girayların kanı var.O kan ki,düşmanına dünyayı cehennem eder"-sert bir hareket ile bana döndü.Yüzüne bile bakamayan başımı eli ile kaldırdı-"Siz de o ayağa kalktığında yanında olacaksınız...O ayağa kalktığında ona düşmanının ismini vereceksiniz.Şimdi gidin ve bulun o ismi..Bulun ki,Aras"ın ayağa kalmak için bir nedeni olsun"-dedi sertçe. Başımı sallayarak onayladım onu. 

ODAK NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin