Los Angeles'ın perspektifi bozmayacak dümdüz ve çukursuz sokaklarında, kapısı kapalı evlerin önündeki çöplerden bulabildiğim kadarıyla yetindiğim bir geceyi daha yaşıyordum. İnsanlar düzenli hayat şekillerinden sıkılıp ''sıradanlığı'' reddetmeye çalıştığı ve şikayet ettiği günlerini yaşamak için her şeyimi verebilirdim ama Tanrı böyle olmasını istemişti, değil mi? Ben bir evsiz olarak yaşamaya mahkum bırakılmayı hak edecek ne yaptığımı bilmeden bu hayatı yaşamaya göz yummak zorundaydım. Henüz bayatlamadığını düşündüğüm, kabın içindeki hamburgeri mideme indirirken tek bir bulantı bile hissetmiyor olmam beni iğrenç birisi yapar mıydı? Bunları düşünmek için oldukça boş vaktim olduğunu biliyordum ama yine de kendi sefilliğimi test etmek bana depresif geliyordu. Şimdi, tam çöpün yanından ayrılmaya karar verdiğimde bastıran yağmura karşı Rog'un verdiği hırkanın şapkasını kafama geçirirken, hayatımı sorgulamayı reddediyordum.
Derin bir nefes alarak tenekelerin içinden fırlayan ateşleri takip ettim, Rog'un çöplüğüne girdiğimi böyle anlıyordum. 17 yaşımda yetimhanenin büyük yangınından sonra, devlet benimle uğraşmayı keserek ''reşit olduğumun'' ve davamın bu şekilde yürümeyeceğinin sinyallerini vererek sokaklara emanet etmişti. Ben bir bank köşesinde şu ankinden daha ağır bir yağmurdan hasta olacak haldeyken Rog ile tanışmıştım. Rog bütün bu evsiz insanların toplandığı çöplüğün, ev demeyi tercih etse dahi, sahibiydi. Şimdi 19 yaşımdaydım ve 2 senedir Rog'un kolları altında güvende olduğumu sanıyordum. Yine de kendimi kandırdığımı anlamam bir senemden fazlasını almıştı, Rog ile sürekli oturup ne kadar acımasız bir hayatın olduğunu tartışmayalı da aylar olmuştu. Isıtmasını dilediğimiz tenekelerin yanından geçerek, tahtalarla korunan küçük açık kulübeye girdim. Rog yırtık koltuğunda otururken bıçağını bilemeye çalışıyordu. ''Her şey yolunda mı, Lara?''
Rog beni ilk bulduğunda ona kendimi annemin ismiyle tanıtmıştım. Lara. Lara Dester. Ne yazık ki kendi ismimi, nefret ettirecek kadar çok babamın ağzından duymuştum. Yaklaşık 4 yaşlarındayken, büyük ihtimalle o yaşlarımdaydım, babam annemi döverek öldürmeye kalktığında ve ben bunlara şahit olduğumda ismimden nefret etmiştim. Çünkü annemin ismini bağırmaz ona sadece ''kadın'' derdi fakat beni dövdüğünde her zaman ismimi bağırırdı. ''Lorainne!''
İğrenç ve ürkütücü sesi beynime girip yankılandığında, Rog'un karşında kulaklarımı kapatmamak için kendimi tuttum. Bütün bunları düşünürken geçen bir iki dakikalık sessizlikte, Rog bilediği bıçağı tahta masaya bırakıp kirli yüzünde parıldayan mavi gözlerini bana dikmişti.
''Özür dilerim, dalmışım. Her şey yolunda, Roggie.''
Ona böyle demem onun sinirini bozsa dahi, yüzümde gördüğü ifadeye karşılık bozulmamış gibi yaptı ve sadece gülümsedi. Ben de gülümsemesine sahte olmamasına çaba gösterdiğim bir gülümsemeyle karşılık verdim. Rog sanırım bu dünyada babam olmasını isteyeceğim bir adamdı. Belki de onu böylesine iyi ve güçlü bir adam yapan şey parayla hiçbir zaman işi olmayışıydı. Çünkü babam her zaman para için annemden istediği şeylerin karşılığını görmediğinde onu döverdi. Ve annem hak etmediği bir sonu babamın aç gözlülüğü yüzünden yaşamıştı. Annemin cesedinin başında, ki öldüğünü bile anlamak için çok küçüktüm, saatlerce ağladığımda siren seslerini duymam yaklaşık iki saatimi almıştı. Kendi isteğinle gelmediğin bir dünyada adaletsiz bir sonu yaşamanın davası hiçbir mahkemede görülmüyordu bu yüzden şikayet edecek hiçbir yer bulamamıştım.
''Karnın aç mı?'' Diye sorduğunda, Rog'un uzun ve kırık uçlu saçları gözlerinin önüne dağılmıştı. Rog tahmin edebileceğiniz bir evsiz adama benziyordu. Hafif yapılı, orta boylu, orta yaşlı ve uzun saçları sakallarıyla yüzü gözü tam ayırt edilemeyen bir adam. Ama kalbi tüm kötülüklerden tam da bu çöplükte arınmıştı onun söylediğine göre. Ben onun hikayesini hayranlıkla dinlerken, o aslında bana ilk öğütünü veriyordu. Buraya beni getirdiği ilk gün yaklaşık yirmi dakika bana hikayesini anlatmıştı ve en sonunda çıkarmam gereken dersin ''Bu hayatta hiçbir şeyin karşılığını bekleme,'' olması gerektiğini anlamıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Retrograde | Şeytan Okulu.
FantasyEv. Anlamı sözlükte bulunduğundan çok, güvende hissettiğin ve gece olman gerektiği yerde; sıcak yatağında olmanı sağlayan çatı. Ya da ailenle beraber yaşamayı seçtiğin, gerekli her ödemesini yaşamak için yaptığın bina. Ne derseniz diyebilirsiniz fak...