Derin bir nefes aldı ve yutkundu Donghyuck. Topu bekledi uzun süre, ardından yaptığı hamle ile alıp potaya doğru koştu.
İçinde bulundukları maçı alırlarsa ülke birincisi olacaklardı ve diğer ülkelerdeki okulların takımlarıyla maça çıkacaklardı, bu onlar için kaçınılmaz bir fırsattı.
Sektirdiği topu kaldırarak pota ile buluşturduğunda puan tablolarına iki sayı eklenmişti. Bununla birlikte hakemin düdüğü duyuldu ve ara verildi.
Donghyuck derin bir nefes alarak tribüne doğru yürüdü, tribünün kenarına bıraktığı havluyu alarak yüzünde oluşan teri sildi.
"Hey, bu çok havalıydı!"
Başını kaldırıp annesinin yanında oturan ve sürekli onların takımına tezahürat yapan kardeşine baktı, ardından havlusunu bıraktı.
"Teşekkürler," dedi gülümseyerek.
"Dostum, sen harikasın! Bu takımın sana ihtiyacı var," diyerek Donghyuck'un yanına geldi Jaemin.
"Sana da öyle," dedi Donghyuck ve sahaya baktı, ardından Jaemin'i alarak takım arkadaşlarının yanına doğru yürüdü.
Mark hepsine bir kaptan edasıyla yapılacakları anlatıyordu.
"Bu senin işin değil mi?" diye sordu Donghyuck, Jaemin'in kulağına fısıldayarak.
"Öyle. Her neyse, bırak o yapsın," dedi Jaemin umursamaz bir tavırla.
"Maçta kötü bir şey olursa sorumlusu sen olacaksın ama," dedi Donghyuck, ardından sesini yükselterek takım arkadaşlarına baktı.
"Hey, siz! Beni dinleyin."
Mark başta olmak üzere tüm takım arkadaşları onlara baktıklarında derin bir nefes aldı Donghyuck.
"Savunma konusunda yetersiziz, bu sebeple Jaemin'in yerine Mark hyung ve Jeno'yu alıyorum. Renjun ve ben potalara yakın olacağız, Jaemin ise top çalma konusunda yetenekli. Gerisini biliyorsunuz."
Donghyuck büyük bir ciddiyetle konuştuğunda kimseden ses çıkmadı, bir süre sonra herkes bunu kabul etti.
"Son olarak," dedi ve duraksadı Donghyuck. Gözlerini Mark'a çevirdi. "Hiç kimsenin arasında soğukluk ya da mesafe istemiyorum, anlaşıldı mı? Maç arasında kimse birbirine karşı hata yapamaz. Aranızdaki sorunlar hepimizin kaybetmesine sebep olur."
Mark, Donghyuck'un gözlerine uzun süre baktı. Takım arkadaşları bunu kabul ederek su içmeye başladıklarında Mark anca başını olumlu anlamda sallayabilmişti.
"Hyung, neden böyle davranıyorsun bana?" diye sordu Donghyuck, Mark'a yaklaşarak.
Mark geri çekildi ve Donghyuck'un yanından ayrıldı, antrenöre selam vererek sahaya çıktı.
Donghyuck derin bir iç çekerek takımı topladı ve sahaya indi, çok geçmeden maç kaldığı yerden devam etti.
Maçta her şey çok iyi gidiyordu, büyük bir farkla yeniyorlardı. Buna rağmen Donghyuck sanki hâlâ kendisi kaptanmış gibi emirler veriyor, takım arkadaşları da bu emirlere uyuyorlardı.
Maçın bitimine son on saniye kala top Donghyuck'un eline geçti. Donghyuck topu sektirerek potaya doğru atacakken önüne geçen karşı takım oyuncuları yüzünden duraksamak zorunda kaldı.
Etrafına bakındı, yalnızca Mark'ı görebildi. Topu hiç düşünmeden Mark'a gönderdiğinde, Mark topu tutar tutmaz potaya doğru koştu ve maçın bitimine saliseler kala topu potaya attı.
Top potaya girer girmez puan tablolarına iki sayı daha eklendi ve maçın bitiş sesi duyuldu.
Takım arkadaşları hızla birbirlerine sarıldılar. Mark da sarılmalarına katıldığında Donghyuck üstlerine atladı ve sevinçle bağırdı.
"Bir sonraki maçı da alıyor muyuz?"
Takım arkadaşları hiç düşünmeden onayladılar.
"Alıyoruz!"
Donghyuck gülümsedi ve Mark'a baktı.
Mark da Donghyuck'a bakıyordu, gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mistake | markhyuck
Fanfiction"Alçı iki hafta sonra çıkacakmış, o zamana kadar istediğim her şeyi yapmak zorundasın Hyuck." texting + story ©renvoin