Kütüphanenin tarih bölümüne geldiğimde artık neredeyse kollarım kopacaktı. Sabah saat ondan beri burdaydık ve sadece öğle yemeğine katılmamıza izin vermişlerdi. Üstelik yasaklı bölüm dışında neredeyse her şeyi ben yapmıştım!
Çünkü Jules ve Diego'nun yaptığı tek şey kitapları sıraya dizmek, cezadan kaçmaya çalışmak -ki Filch onları iki kez yakalamıştı- veya benimle dalga geçmekti.
Saat akşam altıydı yemeğe iki saat kala neredeyse her şey bitmişti. Jules bir saat önceden kendine ayrılan bölümü düzenlemeye başlamıştı sanırım her şeyi yapamayacağımı fark etmişti. Bana hiçbir şey söylemeden düzenlemeye başlamıştı. Ben ise şimdi şaşkınlıkla onu izliyordum çünkü asamız alınmış bize 'kendi ellerimizi kullanarak' düzenlememizi istemişti. Ben saat ondan beri ancak bitirebilmiştim ama o bir saatte kendi bölümünü yarılamıştı bile.
İlk önce asasını vermediğini düşündüm. Gizlice büyü yapıyor gibiydi. Biraz daha dikkatli bakınca eşyaları hareket ettirebildiğini gördüm. Üstelik asasız! Ben ona tam bir salak gibi bakarken birden kafasını kaldırdı. O kadar hızlıydı ki gözlerimi çevirme şansım olmamıştı.
"Ne o ilgini mi çektim Hegel?" dedi sırıtarak.
"Bunu nasıl yapıyorsun," diye sordum ve anında pişman oldum. Sabahtan beridir bırak konuşmayı göz temasını bile kurmamaya çalışmıştım o iki aptalla muhatap olmamak için elimden geleni yapmıştım hatta benimle dalga geçerken de cevap dahi vermemiştim. Şimdi muhtemelen bana alaycı cevap verecek beni yine deli etmeye çalışacaktı. Kendime olan sinirle gözlerimi yumdum.
"Buna telekinezi deniyor," dedi. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım dalga geçmesini bekliyordum. Jules bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu fakat gözlerinde farklı bir şey vardı belki merak? Diego ise sonunda ayaklarını karşımızdaki masadan indirmişti saksıdaki çiçeğin yapraklarını büyütüyordu. Konuşma ilgisini çekmiş gibiydi ya da daha çok benim meraklı halim ilgisini çekmişti.
"Ben çok küçükken annem öğretti. Fakat insanı biraz yoruyor."
"Tabi sadece beyni olanları."dedi Diego. Jules sertçe döndü. "Neden bir bok yapmıyorsun?" Diego sandalyede biraz daha yayıldı. Tekrar bacaklarını masanın üzerine attı. "Çünkü Conell'in umurunda değil yarın cezayı hatırlamayacak bile."
Ama -sanırım- Jules benle aynı fikirdeydi. İkimiz düzenlemeye devam ederken Diego uyuklamaya başlamıştı. Jules ona sinirle baktığında havadaki kitap yığını aniden düştü. Jules bir tanesini onun kafasına atarken -bunu kitaba dokunmadan yapmıştı- cezanın neredeyse bittiğini hatırlatarak kendimi rahatlatmaya çalıştım.
qqq
"Bunu yaptığına inanamıyorum." dedi Juliet Gryffindor masasında. Sinirle ofladım. Benim kolumu kaldıracak halim bile yoktu. Önümdeki tavuk tabağına zorla uzanmıştım bir an önce yatağıma gitmek istiyordum.
"Hiç öyle oflama" dedi Zoe.
"Yine de şanslısın başka birine söylemeyeceğiz." dedi Juliet. "Evet," dedi Zoe. "Özellikle de Lisa'ya duyarsa seni öldürür."
"Bana ne." dedim monoton bir sesle.
"Ne!" diye sessizce bağırmaya çalıştı Juliet. Sonra masadan biraz daha bana yaklaştı önüne gelen saçları arkaya iterek bana doğru eğildi. Bu hareketi yüzünden cübbesi biraz pastaya bulaştı. Fark etmemiş gibiydi. "Hile yaptın Ivory ne demek bana ne? Madam Hooch bunu duysa takıma girmeyi bir köşeye at okuldan bile atılabilirsin!" Anın büyüsüne kapılmış olan Zoe heyecanla başını aşağı yukarı salladı. Juliet geri çekilirken arkada Slytherin masasında oturan Jules'ı gördüm gayet iyi görünüyordu.
Benim aksime.
Diego'yu göremedim sanırım yemeğe katılmamıştı. Tüm gün boyunca oturmuş bu yüzden pek acıkmamıştı sanırım. "Hile yapmadım" dedim sessizce. Sonra birden yaptığım aklıma geldi. "Yani evet yaptım ama Jules'a değil. Gryffindor kalesine yapmıştım yemin ederim. Onun orada olduğunu bilmiyordum."
"Yine de bu bir şey değiştirmez," dedi Zoe sonra devam etti "Hile yapmışsın ve sekmiş. Aksi olsaydı aynı durumla tekrar karşılaşacaktın."
"Benim anlamadığım bir şey var" dedi Juliet. O sırada dördüncü sınıftan Finn bir ara bize baktı. Daha temkinli olmak için bu sefer fısıldamaya başladık. "Jules bunu senin yaptığını nereden anladı?" dedi. Gerçekten HİÇBİR fikrim yoktu. Üstelik asamı cübbemin altında tutuyordum görmesi neredeyse imkansızdı. Metreler ötemdeydi ve bunu da telekinezi yaparak anlama şansı olduğunu hiç sanmıyordum. "Üç yıl önce hile yaptığımı bir şekilde öğrendi kabul ama neden intikam almak için bu kadar bekledi?"
Zoe ve Juliet durdu belli ki bunu beklemiyorlardı. Zoe tekrar önündeki yemeğe dönerken Finn bana kurabiye tabağını uzatmamı istedi. "Ve bugün çok tuhaftı." dedim. Sabah benimle dalga geçti hatta Diego'nun üstü kapalı 'bulanık' söylemlerine bile bir şey demedi. Akşam benimle konuştu tamamen normal olarak."
"Ne dedi?" Zoe heyecanla.
"Jules telekinezi, kitapları hareket ettirirken onu gördüm nasıl yaptığını sordum."
Juliet iç çekti. "Sakın bu seni kandırmasın yine de dikkatli ol Grauthies'den bahsediyoruz."
"Ben kızlardan korkuyorum." dedi Zoe biraz da üzülmüş gibiydi. "Daha doğrusu Lisa'dan."
Haydi bakalım esas tehlike şimdi dank etmişti! Jules, Lisa'nın eski sevgilisiydi. Dördüncü sınıfın yazında çıkmaya başlamışlardı söylediğine göre evleri yakındı ve ilgi alanları hemen hemen aynıydı. Yani iksir, gazete okumak ya da yüzmek gibi. Lisa'nın kızıp kızmayacağını düşündüm. Tabi ki kızacaktı beşinci sınıfın ilk aylarında ayrılmışlardı. Dediğine göre Jules pek ilişki insanı değilmiş arkadaş kalmaları daha iyi olacakmış. Grauthies'e karşı o kadar ilgisizdim ki onu unutmuştum bile haftanın başında Janet bana onu söylemeseydi tanımayacaktım.
Kızların öğrendiklerinde ne düşüneceğini merak ettim. Hogwarts da beş yakın arkadaşım vardı. Juliet, Zoe, Janet, Kimberly ve Lisa. Juliet ve Zoe zaten biliyordu. Yemin ederim ki çok şansılıyım altımız arasından en anlayışlı olan o ikisiydi. Janet öğrenirse kızar, Lisa muhtemelen yüzüme bile bakmaz, her zaman ki gibi Kimberly'nin umurunda bile olmazdı. Herhalde bir daha yapmamamı falan söylerdi. Hafta sonu olan seçmeleri düşündüm. Hepsi Hogsmade' e gidiyolardı. Kimberly hariç. Benim yanımda kalıp destek olmak istediğini söyledi. Ama hepimiz biliyorduk ki Hufflepuff takımında olan Eric için oradaydı ben bahaneydim yani. En azından Hufflepuff'daki arkadaşım -eskiden çok yakındık geçen sene biraz uzaklaşmıştık aynı zamanda Janet'ın kuzeniydi- Glenda bana destek verecekti bu sabah koridorda karşılaştık ona durumu anlattığımda hemen geleceğini söyledi. Hufflepuff bir arkadaşınızın olmasının böyle bir avantajı var.
Yemeğimi artık daha yavaş yerken -stres merhaba- karşı masadan Jules ayağa kalktı beni gözleriyle aradığını fark ettim. Birkaç saniye sonra beni gördü. Zaten ona baktığımı anlayınca bana tatlı tatlı sırıtıp selam verdi. Sonra yanındaki arkadaşıyla gitti. Ben bunun anlamını iyi biliyordum; kendine dikkat et demekti bu.
Seni şeytan.
Umarım iki gün sonra ayağım durup dururken kırılmazdı.
Merhaba neredeyse bir aydır yeni bölüm gelmiyor özür dilerim. Biraz çekinerek yazıyorum. Görüşleriniz benim için çok önemli lütfen yorum yapın mutlaka bakacağım. Teşekkürler <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
quidditch
FanfictionKısa bir sessizlikten sonra Jules tekrar konuştu. "Bu yanlış gerçekten kötü bir şey." Belki de uzun bir sessizlik olmuştu ama bilmiyordum. Zaman kavramımı yitirmiş gibiydim. Soğuk resmen tenime işlemişti, aldırmamaya çalıştım. "Neden?" "Çünkü sade...