• the neighbourhood/the beach
Etrafımı bir telaş sarmıştı. Ellerimle uğraşmadan duramıyordum, dudaklarımın etlerini yoluyordum, saçlarım rüzgarda uçuşarak gözlerimi kapatıyordu, ayaklarımı sallayıp duruyordum, belki onuncu defa daha rahat durmam konusunda azar yedikten sonra bile halen daha hareketlerime devam ediyordum çünkü etrafımı gerçekten tatlı bir telaş sarmıştı.
İlk önce arabanın hızı olabilirmişçesine yavaşladı, tekerler patiskalı yollardan geçerken sesler çıkarmaya, aracı hafiften sallamaya başladı. Etrafı karanlık çökmek üzereydi, rüzgar esmeye başlamıştı, kaçırdığım günbatımının kızıllığı ağaçların arkasından gözüküyordu. Sonra araba tam evin önünde durdu, "Geldik," diye boğuk bir mırıltı duyuldu. Üçüncü bir kişiymişim gibi hissediyordum, duyularım yitirilmiş gibiydi. Hala daha okuldan çıktığım gibi endişeli, bir an önce yaşansın dediğim her şeyi aklımda tekrar edip duruyordum, doğrusu heyecanlıydım. Arabadan inerken tanıdık basamakları çıktığım gibi müstakil evin baçesine adımladım, ağır ağır yürürken Namjoon'un önüme geçmesine izin vermeden saksının altından benim için olan anahtarı kilidine soktuğum gibi açılan kapının ardındaki o his beni karşıladı.
Kendi evimde bile hissetmediğim o duygu, mutfağa geçilecek kısım, hangi tabakların, hangi bardakların hangi eşyanın nerede olduğu, merdivenlerin üst katındaki boş çatı katının dağınıklığı, yatak odasının simsiyah eşyalardan ibaret oluşu, televizyonun en son hangi kanalda kalışı gibi tüm bilindik anılar beni esir almıştı. Buranın beni evimdeymişim gibi hissettirdiği kanısına ne zaman ve nasıl vardığımı bilmiyordum ama ne zaman bu kapıyı ben açmış olsam çocuk gibi zırlamak istiyordum, bir an önce yatağa sokulup belime sarılı kolları okşayarak enseme çarpan sıcak nefesle uyuyakalmayı hayal ediyordum.
Bugün farklı olaraktan Namjoon'un benden önce geçmesine izin verdim. Spor ayakkabılarımı benim gibi duvara destekleyerek çıkardığında bu alışkanlığın bana ondan gelişine bile o kadar alışmıştım ki, hayatımın tümünde ona dair detayların oluşu belki de beni bugün bu hale sokan şeydi.
"Ne bekliyorsun Jeongguk?"
"Hyung ya," Çantamı ona uzattığımda tuttuğu gibi ceketimi omuzlarımdan çıkarmıştım. "Sanki sen kızgın mısın bana?"
"Biraz," dedi çantamı ve ceketimi vestiyere bırakırken. "Bazı alışkın olduğum davranışların dışındaki hareketlerine kızgınım aslında."
Onu salona dek takip ettim, elindeki poşeti masaya bırakarak deri ceketini omuzlarından sıyırdı. Ona bakmak içimde bir kemirgenin varlığını hatırlatıyordu bana, midemdeki büyüyen his orta yerime dek yol aldığında ensesindeki dövmesine bakıyordum. İnce kısa kollusunun üzerine yalnızca bir deri ceket geçirmiş ve altında her zamanki yırtık pantolonları varken neden bu kadar farklıydı ki gözümde? Onu her gün görüyordum, ona her gün sarılıyordum, onu her gün öpüyordum, bir dakika ben değil, o öpüyordu ve ve ve, ve bunlar yalnızca ceza öpücükleriydi, fazlası yoktu!
"Kavga etmemin normal olduğunu nasıl açıklayabilirim ki sana!?"
"Sesini yükseltme Jeongguk," Koltuğa yerleştiğinde küllüğü ve birasını önüne çekiştirdi, camları işaret ettiğinde hareketlendim fakat suratım hala asıktı. "Birkaç diline sahip çıkamayan bozuntular yüzünden zırvanadan çıktığına şaşırıyorum."
"Ne zırvanadan çıkması ya!"
"Jeongguk, sana öpüşmeyi bilmediğini söyledi diye onu dövemezsin."
Bir kere o olay öyle olmamıştı. "Sen beni dinlemiyorsun ki hiç!"
"Lütfen anlamama yardım et öyleyse."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberries & cigarettes • namkook ✓
Short StoryMustang, son ses açılmış bir radyo, 60'ta giden arabalar, dağınık saçlar, deri ceketler, dudakta boşa tüten izmaritler, sen ve ben; bil ki, yerim yurdum şurasıdır, benim evim kollarının arasıdır.