III

228 29 4
                                    

"Min Yoongi, sana tercih hakkı sunmadım!"

Yoongi, babasının gür çıkan sesiyle yerinde sıçrarken belki de 23 yıllık hayatında ilk defa bu kadar çaresiz hissetmişti.

"Neden hayatımı yaşamama izin vermiyorsun? Neden benden senin günahlarının bedelini ödememi bekliyorsun?"

Sesi ilk başlarda kısık çıksa da oturduğu yerde dikleşti ve devam etti.

"Senden maddi manevi hiçbir destek beklemiyorum. İstersen beni evlatlıktan reddet ama ne olursun, artık benim peşimi bırak."

Her ne kadar kendinden emin konuşuyor olsa da sesindeki çaresizlik bariz ortadaydı.

"Anneni düşün Yoongi, ona neler yapabileceğimi biliyorsun. Beni yanlış anlamanı istemem, ben seni tehdit etmiyorum. Tüm bunları yapabileceğimi biliyorsun." sigarasından bir nefes aldıktan sonra devam etti, "benimki sadece bir uyarı."

İşte Yoongi'nin elini kolunu bağlayan iki şey vardı. Birisi Jimin adında küçük bir çocuk, diğeri ise annesiydi. Jimin babasıyla olan tüm ilişiğini kesme sebebiyken annesi elini kolunu bağlayan etkendi.
20 yıl işkence görmüştü zavallı kadın. Öyle ki, kullandığı ilaçlar sahtesinde kendisini bile hatırlayamaz olmuştu. Arada bir, eğer şanslıysa, Yoongi annesinin boş bakan gözlerinde bir şefkat yakalayabiliyordu. Hatta bir keresinde ona oğlum bile demişti!

"Bizden ne istiyorsun?"

Yoongi tahammül sınırlarının çok ötesinde şeylere sabrediyordu, özellikle son zamanlarda.

"Özel olarak, acı çekmeniz dışında, bir isteğim yok."

Karşısındaki adam dalga mı geçiyor yoksa ciddi mi, anlayamıyordu Yoongi. Hangi eş, hangi baba ailesinin acı çekmesinden memnun olurdu ki?

"Annen zamanında beni istemeyerek çok yanlış yaptı Yoongi, çok. Halbuki birlikte mutlu bir aile olabilirdik. Hatta belli mi olur, belki sen benim gerçek oğlum bile olabilirdin?"

Adamın alaylı ifadesi Yoongi'nin duyduklarını hazmetmesine yardımcı olmuyordu.

"Efendim?"

Adam sigarasını küllüğe bastıktan sonra yenisini yakarken konuştu.

"Duydun işte, nesini anlamıyorsun? Senin baban da böyleydi. Ona çekmişsin. İkiniz de geri zekalısınız. Ha, gerçi, annen de fazla akıllı sayılmaz."

Yoongi'nin tıp okuyor olması dışında herhangi bir sorun yoktu ya da vardı. Cidden, sorun çok büyüktü!

Yoongi yıllarca babası bildiği kişinin babası olmadığını öğrenmiş üstüne üstlük baba diye bildiği adam tam bir şerefsiz çıkmıştı.
Gerçi bu pek yeni bir şey değildi ama Yoongi o an için şoka uğramıştı.
Bir an önce buradan gitmek, huzur bulduğu bedene sarılmak istiyordu.

Yerinden yavaşça doğruldu ve kapıya doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başladı.

"Çıkabilirsin demedim."

Yoongi arkasına döndü ve artık tiksindiği yüze bakmaya başladı.

"O minik veletin yanına gidiyorsun yine ama unutma Yoongi, kimi çok seversen artık ona sahip olamayacaksın. Bunu bil ve bunun acısıyla yaşa, yaşayabiliyorsan."
Adam kahkaha attığında Yoongi ellerini yumruk yapmış ve gözlerini yummuştu. Sakinleşmeye çalışırken gözünden akan bir damla yaş hiç de yardımcı olmuyordu.

"Ağlayacak mısın, Jiminie'nin küçük Yoongie'si?"

Yoongi sinirle devasa salon kapısından çıkarak dış kapıya ulaşmış ve köşkü terk ederek boş sokakta koşmaya başlamıştı. Ana cadde çok uzak değildi ve birkaç dakika sonra vardığında önüne çıkan ilk taksiye atlayıp adresi vermişti.

Kısa sürmeyen bir yolculuk sonu sevgilisinin evine ulaştığında parayı ödeyip hızla merdivenleri çıkmıştı.

Bugün Jimin ile son günüydü. Aşkları onları yaşatmıyordu. Aşkları yaşarsa onun küçük Jiminie'si ölecekti ve bu Yoongi'nin istediği en son şey bile değildi.

Sevdiği bir yerlerde nefes alsındı, o yeterdi. Kendisi nefes almasa da olurdu.

Kapı zilini çaldıktan kısa bir süre sonra uykulu gözlerle kapıda Jimin belirtmişti. Çocuk daha uyku sersemliği atamadan vücuduna sarılan kollara kendine gelmiş ve aniden ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Hyung neyin var, iyi misin?"

Jimin'in sorusuyla saatlerdir tuttuğu hıçkırıkları vücut bulduğunda Jimin evin kapısını kapatmış ve en çok sevdiğini salona götürmüştü.

Yoongi hıçkırarak ağlarken Jimin eli kolu bağlı bir şekilde oturuyordu ve yüreğinin en güzel köşesi paramparça oluyordu. Çünkü Jimin'in kalbi şu an ağlıyordu.

Jimin kollarını daha sıkı sardı biricik hyunguna.

"Hyung, ne olursun anlat. Çok endişeleniyorum."

Yoongi Jimin'in kollarında küçücük kalmıştı ve Jimin onu sakinleştirmek için hiçbir şey yapamıyordu, aralıksız bir şekilde saçlarına öpücük kondurmak dışında.

"Jimin, ayrılalım ne olursun. Unut beni, hayatını yaşa. Ben sana zarar veriyorum."

Jimin donakaldığında Yoongi'nin sözleri zihninde yankılandı bir kez. Belki de çok kez. Jimin o an bunun farkında olabilecek kadar kendinde değildi.

"Hyung sen ne dediğinin farkında mısın?"

Yoongi Jimin'in kollarından ayrıldıktan sonra meleğinin yüzünü avuçları içine aldı.

Gözlerinden öptü önce, dudaklarına yıldızlar bulaştı.

Yanaklarını öptü sonra, gözyaşları yağmur oldu dudaklarına.

Sonra, yağışlı bir gece olan dudakları, onun Jiminie'sinin dudaklarını buldu. Önce yağmur yağdı, şimşekler çaktı, gök gürledi. Sonra yıldızlar sardı etrafı. Pasparlak bir gece oluverdi dudakları bir aradayken.

En sonunda dudakları birbirinden ayrıldı ve hiçliğe asılı bütün yıldızlar teker teker düştü.

Yoongi son kez sıkıca sarıldı sevdiğine. Son kez kokladı, son kez gözyaşlarını akıttı kokusuna öldüğü boyna. Son kez baktı gözlerine, son kez tuttu ellerini.

Yoongi, ilk kez veda etti sevdiğine.

serendipity | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin