Saray bahçesinde kırmızı mercanlardan yapılmış banklarda oturmakta olan üç deniz erkeği önlerindeki geniş taş masanın üzerine yığılmış olan istiridyelerden tek tek inci çıkartıp kenardaki geniş sandığa koyarken üçünün de yüzünde en sevdikleri uğraşı yapıyor olmanın verdiği mutluluk ve huzur vardı. Siyah kuyruklu olan deniz erkeği en büyükleri ile şakalaşırken ortanca olan ve tıpkı avuçlarının arasındaki inciler gibi kuyruğu inci beyazı olan deniz erkeği elleri istiridyenin sedefinde gezinirken bir an için duraksamış, karşısındaki iki arkadaşı ona garip bakışlarla bakarken istiridye elinden kaymış ve içindeki inci kum zemine yavaşça düşmüştü. Elini kalbine götürüp sıkarken gözlerini yaşartan acıya sebep aramaya çalışıyordu.
"Hyung iyi misin?" Siyah kuyruklu deniz erkeği endişeyle hyungunun koluna dokunmuş, gözlerini üzerinde dolaştırmıştı.
Jimin yutkunarak inci beyazı kuyruğunu hafifçe salladı. "Birileri Atlanta'dan bir şeyler almış ve... aynamı da almışlar."
Seokjin kaşlarını çattı. "Bu saçmalık, oraya deniz canlıları büyü sebebiyle giremez ve insanlar da nefes alamazlar." Sedef rengi parlak kuyruğu Jungkook'un siyah kuyruğunun aksine sürekli hareket ediyordu. Bir duyguyu yoğun bir biçimde yaşadığında kuyruğu asla sabit durmazdı.
Seokjin yere düşen inciyi almak için eğildiği sırada kalbine saplanan bir acıyla elini tıpkı Jimin gibi kalbine koymuş, derin nefesler almıştı. "Değerli mücevherlerimi almışlar!" Atlanta fiziken de ruhen de onlara bağlıydı ve gemilerine, onları o yapan eşyalarına karşı kalp bağları vardı.
Jungkook'un eli yüzyıllar aşamadığı bir alışkanlıkla siyah saçlarının arasından kulak memesine değmiş, beş yüz yıl önce çeşitli demirlerin süslediği kulağının boşluğunu yoklamıştı. Önceden nasıl birisi olduğunun hatırlatılması için kulağındaki deliklerin kapanmadığını hissederdi her defasında.
"Şey, benim küpeleri almışlar ama sanırım çok da ihtiyacım yok yani... sorun yok benim açımdan."
Seokjin kollarını çıplak göğsünde kavuşturarak Jungkook'a ters ters bakmıştı. "Anılarını bu kadar çabuk göz ardı edemezsin Jeon."
Jimin hâlen derin nefesler almakla meşgulken Jungkook hafifçe gülmüştü. "Beş yüzyılı aşkın süreye mi bu kadar çabuk diyorsun hyung? Cidden enteresan balıksın."
"Balık? Bana balık deme, kendimi her an yenecekmiş gibi hissediyorum." Gururlu bir ifadeyle vücudunu gösterdi. Sedef rengi kuyruğu şimdi daha da fazla parlamaya başlamıştı. "Hem sen bu kadar güzel bir balık gördün mü hiç hayatında? Görmediğine eminim."
"Gidiyoruz." Park Jimin eli hâlâ kalbinde, doğrulmuş ve kararlı bakışlarını ileriye sabitlemişti. Bir yunus sürüsü şen sesleri eşliğinde tatlı tatlı yüzüyordu. Jimin en çok yunusları izlemeyi severdi.
Seokjin masanın üzerine bıraktığı incileri sandığa atarken gözlerini Jimin'e çevirmişti. "Nereye? Burayı bizsiz mi bırakacağız?"
"Aynayı geri almaya, o alan kişiler hangi cehennemdeyse oraya." Park Jimin içi inci dolu sandığını kapatırken basitçe omuzlarını silkmişti. "Dert etme, diğerleri de burayı uzun süre idare edebilir. Geliyor musunuz?"
Jungkook gözlerindeki cesur parıltılarla bir zamanların en iyi korsanı Park Jimin'e baktı. Kim Seokjin'in de gözlerinde aynı parıltılardan vardı. "Beraber öldük, beraber dirildik ve hep beraber yaşadık. Şimdi bizim olanı da beraber geri alacağız hyung."
Daha fazla söze gerek yoktu. Üçü de normal bir deniz insanının erişemeyeceği kadar büyük bir hızla yüzmeye başlarken onlardan geriye sadece arkalarında bıraktıkları köpükler ve bir sandık dolusu inci kalmıştı.
-
Gemiyle aralarında belirli bir mesafe varken biri siyah, diğeri gri ve öbürü de sedef rengi üç baş suyun üzerine çıkmış, ses çıkartmadan Pandora adındaki korsan gemisini izliyorlardı.
"Öldürecek miyiz?" Seokjin başını çevirerek Jimin'e baktı. Denizler Krallığı'nda üçü de birlikte hükümdarlık yapsa da son karar hep Park Jimin'in olurdu.
Jimin yanındaki yunusun tatlı başını okşadı. Buna karşın belki de denizlerin en zeki hayvanı olan yunus hoşlandığını belli edercesine şen bir ses çıkartmıştı. "Onlar korsan, eskiden de olsa bizden olan birini öldürmek istemiyorum."
"Bizden biri dediğin insanların deniz canlısı olmadığı halde denizin dibine indiklerini ve basınçtan felç geçirmedikleri düşünülürse onları normal korsan kategorisine koyman haksızlık olur. Ayrıca Karanlık Sular taraflarına gelen denizcileri ve korsanları da öldürdüğümüzü bilmek seni rahatlatabilir sanırım."
Park Jimin sudan dolayı koyulaşmış ıslak gri saçlarını eliyle geriye doğru taradı. Gözleri bir an olsun Pandora'dan ayrılmıyordu.
"Bu işi kan dökmeden halletmek istiyorum, acımasız değiliz biz. Sadece aynayı alıp gideceğiz."
Seokjin'in sedef rengi kuyruğunun kıvrımlı ucu suyun kenarından çıktı. "Ve de mücevherlerimi."
Jeon Jungkook Kim Seokjin'le mücevherleri artık kullanamayacağını kabullenmesiyle ilgili uzun bir konuşma yaparken Jimin okyanus mavisi gözlerini kapatıp içinden Tanrıça'ya onlara bir yol göstermesi için yalvarmaya başladı.
Bir süre öylece beklemesinin ardından içine tuhaf bir rahatlık yayılırken etrafta çocuksu kıkırtılar duyulmuştu. Jungkook ve Seokjin duydukları kıkırtılarla tartışmayı kesmiş, meraklı bakışlarını Jimin'in üzerine odaklamışlardı.
"Jungkook insan olmak ile ilgili özlemini bana anlatmıştın, hatırlıyor musun? Sanırım bir süreliğine isteğin farklı da olsa gerçekleşecek." Jimin gülümsüyordu.
Seokjin ve Jungkook bakıştılar. Park Jimin'in neyden bahsettiğini anlayamamışlardı. "Jimin-ah, insan olmak derken?"
Jimin'in dudakları iki yana kıvrıldı. "Tanrıça bize yardım edecek, aynayı alana dek tekrar iki ayaklı olacağız hyung."
Bu sefer üçünün de yüzünü geniş bir gülümseme kaplarken kuyruklarını savurarak ilerlemekte olan gemiyi sadece birkaç dakika içerisinde arkalarında bırakmışlar, kaptanlarının aklındaki planı uygulamaya koyulmuşlardı.
O korsanlar kime bulaştıklarını bilmiyorlardı.
deniz erkeği jimin (kuyruk inci beyazı) 👌🏻🥵
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirates of atlanta | yoonmin
FanficMin Yoongi, Atlanta'nın batığından çok değerli bir şeyi çalmıştı.