Bir gün

12 7 1
                                    

Bu fikir hoşuna giderdi Sara'nın. Bir gün evi çekip çevireceğini, babasıyla birlikte ata bineceğini, babasının vereceği yemekli toplantılarda masanın baş köşesine oturacağını, babasıyla sohbet edip ona kitap okuyacağını düşünmek hoşuna giderdi; hayatta en çok yapmak istediği şeyler bunlardı ve bütün bu isteklerine İngiltere'deki 'o yer'e gitmekle kavuşacaksa, gitmeliydi. Babasının, orada tanışacağını söylediği kendisi gibi küçük kızlar pek umurunda değildi, ama bir sürü kitabı olsa avunabilirdi belki. Kitaplara çok düşkündü, ayrıca kendi başına güzel hikâyeler uydurur, bunları kendi kendine anlatırdı. Zaman zaman bu hikâyeleri babasına da anlatırdı. Babası da tıpkı onun kadar çok severdi bu hikâyeleri.
"İyi öyleyse baba," dedi yumuşak bir sesle Sara, "madem buradayız, işleri Tanrı'ya havale edeceğiz artık ne yapalım?"
Babası, kızının büyümüş de küçülmüş bir edayla söylediği bu söze gülerek onu öptü. Belli etmemeye çalışsa da henüz kendisini bu ayrılığa hazır hissetmiyordu. Sara, türlü garipliklerle babasını oyalıyor ve onun hayatında büyük bir yer tutuyordu zira. Hindistan'a geri dönüp de evinden içeri adım attığında, eve her dönüşünde kendisini karşılayan o beyaz elbiseler içindeki küçük kızının yokluğu yüzünden, yalnızlığını daha fazla hissedeceğini biliyordu. Bu düşüncelerle kızını sımsıkı bağrına bastı. Bu arada araba da, baba kızın kaderini belirleyecek olan evin bulunduğu alana varmıştı bile.
Ev, aynı sıradaki diğer evler gibi kasvetli, büyük bir binaydı. Yalnız diğerlerinden farklı olarak dış kapısının üzerinde parlak, bronz bir tabela vardı. Tabelanın üzerinde siyah oyma harflerle şunlar yazılıydı:

İyilik Meleği...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin