sabahın sıcak ve sarı ışıkları yüzüme vururken uyanmak isterdim fakat tamamen karanlık ve kapalı hava yüzünden odam bile aydınlanmıyordu. tamamen memnuniyetsiz bir yüzle yataktan inip, yüzümü yıkadım. bu sırada farkettim ki aslında "ela" denilen şu kız kesinlikle benim kadar pasaklı olamazdı, fakat bunu da umursayacak değildim. ben oraya gidecek ve şu merakımı giderecektim. sonrasında evime gelecek ve tatlı tatlı oturup, ders çalışacaktım. -daha doğrusu en azından o zaman öyle sanmıştım.- dişlerimi fırçalayıp, açık ve dağılmış saçlarımı her zamanki gibi bir at kuyruğu yaptım. odama geçip üstüme siyah bir swetshirt ve siyah bir eşofman giydim. soğuktan donmamak için üstüme geçirdiğim montum beni sıcak tutmuyordu ama yine de soğuğu belki hissetmemi sağlardı.
Annem çoktan işe gitmişti bu yüzden saatime bakıp saatin 6.00'a denk geldiğini görüp hemen kendimi dışarı attım. ellerim üşüyor ve yüzüme sert esen rüzgarın etkisi ile burnumun kızardığını biliyordum. sokakta elimdeki telefondan adamın bana attığı adrese bakarak yürüyordum. çokta uzak olmadığını biliyordum çünkü burada eskiden tanıdığım bir akrabam oturuyordu gerçi şimdi yüzümü görse hatırlamazdı.
adamın gönderdiği adresteki sokağa girmiştim ve binayı arıyordum tam o sırada dediği binayı görüp telefonu cebime koydum. kendimden emin tavırlar takınarak zile basmaya karar vermiştim ki zaten kapının aralık olduğunu gördüm. kapıyı aralayıp binanın içine girdim. düşünmesi garipti ama sanırım az sonra bir hırsızın evine girecektim.
düşüncelerimi kenara bırakıp emin ama bir o kadar çekingen adımlarımla adamın yazdığı dairenin kapısını tıklattım. ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum ama yine de tıklatmıştım işte. kapı açılmış ama kapıda kimse yoktu. aklımda kendime zarar geleceğini söyleyen bir sürü fısıltı vardı. adımlarımı kapıdan içeri attım. gördüğüm ilk şey mutfak ve içindeki bir sürü pizza ve bira kutusuydu. adımlarımı daha da hızlandırıp salona yönlendirdim. yutkunup ağzımı araladım. "ba- batu" televizyon seslerinden içerde açık olan televizyonu gördüm. salon kapısını aralayıp koltuktan başı sarkan ve kahverenginin en açık tonu olduğunu düşündüğüm saçları gördüm. geldiğimi hissedip ayağa kalkan çocuğun benimkisi ile aynı solgunlukta ve beyaz teninin üstünde bir suçluya yakışmayacak kadar güzel olan gözleri vardı. sanki yeşildi ama kesinlikle yeşil kadar canlı değildi, daha çok ela gibiydi. şekilli dudaklarını oynatmaya başladı biranda. "görmeyeli ne yaptırdın sen burnuna ve saçlarına? burnuna hangi para ile estetik yaptırdın ela kaşarı yoksa bizim paralarla mı ha? peki saçlarına ne demeli sapsarı olmuşsun civciv gibi." bir kahkaha attı. "ama boyda bir değişiklik yok gibi hala küçüksün. küçük bir civciv olmuşsun."
küçük civciv mi demişti o? babamın görüntüsü gözüme geldi. gözlerim nedensizce doldu. "ştt küçük civciv ağlama" dalga geçercesine sırıtıyordu. kollarımı birbirine kenetlemiş, sesim sandığımdan da alçak çıkmıştı "sen.. sen az önce ne dedin? civciv dedin bana demi küçük civciv. bir daha sakın diyeyim deme yoksa.." isminin batu olduğunu dün şans eseri öğrendiğim çocuk ağzını araladı "yoksa ne yaparsın beni mi öldürürsün? tıpkı benim senin içindeki iyi kızı öldürdüğüm gibi?" O anlık öfkem ve ebediyen sürecek olan kırgınlığımla bir kız çocuğu gibi ağladım. Sesimin güçlü çıkmasını sağlayacak şekilde ona adım adım yaklaştım. "Ela kim bilmiyorum, para nerde bilmiyorum ama.. ama tek bildiğim şey senin bir suçlu olman ve yarın polis tarafından aranmaya başlanacak olman. Küçük civciv seni çok büyük dertlere sokacak şerefsiz!" Ona dediklerimi dalgaya aldı. Bütün dişleri ile gülüp "yoksa ne yaparsın civciv polise bildiklerini mi yumurtlarsın?" Önümde bağladığım kollarımı çözüp "bana bak sen ne yaptığının farkında mısın? Kaçırdığımız paralar dededin telefonda, suç ortaklarının ismini verdin, adres verdin. Sen ne yaptığının farkında mısın batu?" Sanki korkusuzdu. Herkesten ve her şeyden korkusuz gibiydi. "Batu emek" dedi. "Belki polise yardımın dokunur."
Stresten kızaran gözlerimi onun ateş saçan gözlerine diktim, gözleri beni her an bir ejderha gibi ateş püskürterek yakacak gibiydi. "Gidip söyleyecek misin küçük civciv?" Bu sefer dalga geçmiyordu da gerçekçi konuşuyordu. "Söylemeyeceğim desem mesela ben ağzımı kapalı tutarak ne kazanacağım?" Az önce kalktığı koltuğa geri oturdu. "Para. Paraya ihtiyacın gibi var gibi kendine kotlar, etekler ve belki biraz oje falan alırsın." Beni küçük düşürmeye çalıştığının farkına vardım fakat para, paraya cidden ihtiyacım vardı. "Kabul." Dedim ifadesiz suratımla. "Ama peki ya sen bile bu evde, bu koşullarda, çoğu insanın fakir diye adlandırdığı bu halde iken bana parayı nasıl vereceksin?" Batu kendinden emin bir şekilde kafasını tavan dikip masada duran biralardan birini ağzına dikti. "Her perşembe ve salı burada ol." Bana emir vermesini geçmiştim sadece bir neden arıyordum, neden gelmeliydim ki? "Neden? Neden geleyim perşembe ve salıları?" Batu bu sefer elindeki şişeyi geri yerine koydu. "Çünkü parayı ikimiz bulacağız. Elayı beraber bulacağız." Ona bakıp sinir bozucu bir kahkaha attım. "Sen harbiden salakmışsın be neden sana yardım ediyormuşum?" Kendini hiç bozmadan yüzünü benim yüzüme dikti. "Çünkü ihtiyacın var." Bu dediğine alaycı bir bakış attım. "Nereden çıkardın?" Diye sordum. "Çünkü para deyince seni aşağılamamı düşünmeden ve yanıt vermeden kabul ettin. Bunu sadece ihtiyacın olduğu için yaparsın." Adımlarımı kapıya yönlendirdim. Kalkmaya bile tenezzül etmemişti. Arkamdan bir ses duyup kulak verdim. "Çöpü giderken atar mısın?"
![](https://img.wattpad.com/cover/160963033-288-k240455.jpg)