Gözlerimi açtığımda yine aynı manzaraya uyanmış gibi hissettim. Sanırım bu son 5 ayımızı neredeyse aynı görünen motellerde geçirdiğimiz içindi. Bazen kendi odamı ve yatağımı özlüyordum ama babamı haklı çıkarıp pes etmeyecektim.
Ah sanırım size açıklamadım ben Heather ve en yakın arkadaşım Kim'le birlikte avcılık yapıyoruz. Muhtemelen bu işe nasıl girdiğimizi merak ediyorsunuzdur. Basit, avcılık yapan insanların çoğu gibi bizimde babalarımız avcıydı ama emekli olduklarını söyleyebiliriz. Biliyorum pek yaygın olmayan birşey ama dediklerine göre "normal bir yaşam" istiyorlarmış. Bense kendimi bildim bileli bu işi yapmak istiyordum. Sonunda okulu bitirdiğimde babamla konuşacak cesareti topladım. Kim de babasıyla konuşmuştu ve sonunda onları isteğimizin bu olduğuna ve artık kendi ayaklarımız üzerinde durabildiğimize ikna ettik. Anneme veda etmek herşeyden zordu ama nerdeyse her gün telefonda konuştuğumuz için problem değildi. Şimdiyse burda yine başka bir motel odasında yatakta oturmuş bugün hangi yaratığı avlayacağımızı merak ediyordum. Kim oturduğu sandalyeden kalkıp elindeki laptopla birlikte yatağıma zıpladı."Günaydııın"
Esnerken günaydın gibilerinden bir şeyler mırıldandım. Laptopu bana çevirerek "bingo!" Dedi.
Gözlerimi kısarak küçük yazıları okumaya başladım. Aynı okulda 1 hafta aralıklarla ölen 3 tane amigo kızla ilgili yerel gazete haberi direk gözüme çarptı.
"Tebrik ederim bu bizim işimiz olabilir" diye bağırdım neşeyle. Heyecanla yataktan kalkıp banyoya girdim.
Kim "bugün neden bu kadar neşelisin?" Diye sordu.
"Bilmiyorum uyandığımda enerjik hissediyordum. Hadi gidip biraz pislik avlayalım!"
Üzerimizi giyinip arabaya atladık. Gerçekten arabama aşıktım, son model bir Porsche'tu ve bu kadar aksiyonun içinde bir gün bir yeri çizilecek diye ödüm patlıyordu. Gümüş rengi güneşte parlarken arabayı yine eski motellerden birinin önüne çektim. Her zamanki gibi yol boyunca müzik konusunda Kimle kavga etmiştim ama yine kazanan bendim. Hazır etrafta insanlar yokken bagajı açıp favori silahımı aldım ve belime taktım. Kim her zamanki gibi bana baktı.
"Her dakika onu taşımak zorunda olmadığını biliyorsun değil mi?"
"Kendimi koruduğum için özür dilerim."
Daha sonra ekledim "sen insanları çıplak elle haklamayı seviyorsun diye herkesi öyle sanma bence silahlar daha eğlenceli"
Dediklerimi cırtlak bi ses tonunda taklit ederek arkamdan odaya girdi. Çantayı yere fırlatıp yatağa oturdum.
"Ee ilk ölen kızdan mı başlıyoruz?" Diye sordu Kim.
"Sanırım en iyisi okula gidip arkadaşlarına sormak." Dedim.
Okulun önüne yanaştığımda bir an gözlerimin önüne kendi okulum geldi. Sonrada artık okula gitmek yerine böyle bir hayatı yaşamaya başladığımı hatırladım ve neşeyle arabadan indim. Öğrencilerin çoğu dönmüş bize bakıyorlardı ve birbirlerine arabayı gösteriyorlardı.
Kim'e "arabama yaklaşırlarsa onları vurabilir miyim?" Diye sordum masumca.
"Silahı gösterebilirsin ama vurmak yok." Dedi gülerek.
Futbol takımından olduklarını düşündüğüm çocukların yanına yürüdük. Birbirlerini dürterek bize döndüler ve büyük ihtimalle takım kaptanı olan çocuk sırıtmaya başladı. Sarışın bir tipti.
"Bir şey mi soracaksın bebeğim?" Dedi laubali bir şekilde.
Kime dönüp "kendine güveni tavan bir futbolcu. Ne hoş." Dedim onlarında duyduğundan emin olarak. Ceketimin cebimdeki rozete uzandım ve onlara doğru salladım. Suratlarındaki ukala gülümse dondu.
YOU ARE READING
Family Business
Fanfictionİki çocukluk arkadaşının aile mesleklerini devam ettirmek en büyük istekleriydi. Herkes bu işi yapmak için çok genç ve çok "kız" olduklarını söylemişti ama onlar her zamanki gibi dik kafalı davranarak ülkeyi baştan sona kat edecekleri dur durak bilm...