Siyah ve beyaz. O gün gök iki renkte elbisesini de geçirmişti üstüne.
Sanki ikiye bölünmüştü. JungKook'un tarafı kara bulutlarla kaplıyken Haneul'ın tarafı günlük güneşlikti.
Ellerini sıkmalarıyla birbirine giren bulutlar, hafif yağmurlu bir hava doğurmuştu.
- Siktiy, yağmuy yağıyoy.
Elleri birbirinden kurtulduğunda Haneul doğrudan sıcaklık hissettiği burnuna götürdü elini. Kanıyordu sebepsizce.
Bembeyaz elbisesine damlayan kanla üzülmüştü. Burnunu sıkıyordu minik parmaklarıyla.
- Çok güsey gözüküyoy. dedi aşkla bakarken oğlan.
- Ben miy?
Başını sağa sola salladı. "Kan." dedi. "Kan çok güzey duyuyoy."
Küçük kız güldü. Ardından yerden aldığı zaten kopmuş olan çiçekleri ona tekrar uzattı.
Oğlan eline aldı fakat alır almaz soldu. Engel olamıyordu. Kontrol edemiyordu güçlerini tamamen.
Kız üzüldü. Başını eğdi.
JungKook'u da babası çağırdı. Artık ayrılık vakti gelmişti.
Gideceklerdi ikisi de. Yıllar sonra görüşmek üzere.