•3•

13 1 0
                                    

''Emre!'' Koşarak gidip boynuna atladım. Her zaman sarılabileceğim tek kişi oydu ve çok özlemiştim.

''Sare, biliyorum o kadar zaman yoktum oralıkta. Hiç haber de vermedim. Ama özür dilerim, öyle olması gerekiyordu.'' Konuşurken kafasını saçlarıma gömmüştü. Pişmanlığını anlayabiliyordum. Ama aylardır yoktu. Çok merak etmiştim. En azından haber verebilirdi, değil mi?

''Aylardır yoktun ya, bir haber bile vermedin. Ne kadar çok endişelendim, biliyor musun? Ulaşabileceğim kimse yoktu. Diğerleri de aynı şekilde yok oldu. Neredeydiniz?'' Sarılmayı bıraktık. Gözlerine odaklandım. Fakat o gözerini kaçırıyordu.

''Şimdi zil çaldı sen derse gir, tamam mı? Zaten son ders. Çıkışta bir yere gidip konuşuruz. Olur mu?''

Sınıfa doğru gelen hocayı görünce, ''Tamam.'' diyerek başımı salladım. ''Görüşürüz, o zaman.'' 

Sınıfa girip sırama geçtim. Aylardır ne yapıyordu? Şimdi neden gelmişti ki? Çok büyük bir şey olmuş olmalıydı, ama ne? Hatta gruptaki diğer kişiler de aynı anda kaybolmuştu. Sadece üç kız kalmıştık. Her şey eskisi gibi olacak mıydı? Yoksa yine mi tek başıma olacaktım?

Gruptaki kızalara haber vermeliydim ama Emre'yle konuşmadan olmazdı. Diğerleri belki hala yoktur ortalıkta. Eski tumblr ailemi özledim. Yedi kişilik, herkesin kendince sorunları olan ve bu sorunların bizi daha çok birbirimize bağadığı ailemi. Erkekler gittikten sonra yine konuşmaya devam ettik ama artık haftada en fazla birkaç kez konuşuyoruz.

En çok Tuğçe üzüldü. Çünkü sevgilisi, bir anda hiç haber vermeden gitmişti. Nerdeydi, ne yapıyordu, nasıldı? Hiçbir şey bilmiyorduk. Emre, Kerem, Tuğçe, Burak, Fatih ve İrem. Sanırım hayatta özleyebileceğim tek insanlar. Emre dışındakilerle gerçekte hiç görüşememiş olsam da her şeylerimdi. Ailemden önce gelirler.

Ben bunları düşünürken, hocanın ''Ders bitmiştir, arkadaşlar.'' dediğini duydum sadece. Tüm ders sadece düşünmüştüm. Herneyse, aile derslerden önemlidir. Emre'nin sınıfını bilmediğim için yerimden bile kalkmadım. Sınıf boşaldığında o da geldi.

''Çok özlemişim lan!'' dedi yüzündeki tanıdık sırıtmasıyla. Gülümsedim. ''Bende.''

Ayağa kalktım ve çantamı ona verdim. ''Benden ne kadar çekeceğinin farkındasın, değil mi? Hadi, dökül şimdi.'' Gözlerini devirdi. ''Biliyorum, gülüm. Ben bunları gözle alarak geldim buraya.'' dedi gülerek ve devam etti. ''İlerde bir kafe var, oraya gidelim. Yalnız olmayacağız.''

''Kim gelecek ki başka? Cidden ne işler çeviriyorsun sen?''

Düşünürcesine çenesini kaşıdı. ''Aslında, anlatamayacağım şeyler.''

Ofladım. Her ne kadar tripli bir şekilde hızlıca yürümek istesem de, beline kollarımı doladım ve o da omuzuma kolunu attı. Genellikle herkes sevgili olduğumuzu sanıp ne kadar yakıştırsa da, abi kardeş gibiydik. Ve böylesi baya da hoştu.

Birkaç adım sonra kafeye vardık. Altı kişilik bir masaya oturup beklemeye başladık. ''Hadi ama, kimleri bekliyoruz?''

''Sabırlı ol biraz ya. Telaşlanma. Baya sevineceksin.''

Benim görünce sevineceğim birileri mi? Öyle birileri var mıydı ya? Arkama yaslanıp beklemeye başladım. Sıkılmıştım artık.

Birkaç dakika sonra kapının açılma sesi duyuldu ve içeriye giren kişilere şokla baktım. Sadece fotoğraflarından tanıdığım kişiler, şimdi karşımdaydı. Bir onlara, bir de Emre'ye baktım. Ben şoku atmadan masaya geldiler.

''Selam'' diyerek tokalaştılar Emre'yle. Karşımda resmen Burak, Fatih ve Kerem duruyordu. Bana döndüklerinde daha fazla vakit kaybetmeden hepsine teker teker sarıldım. ''Sizin ne işiniz var burada? Nasıl olur ya? Hâlâ inanamıyorum.''

KARADULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin