•2•

17 1 0
                                    

Güneş ışıkları ufka yayılırken, uykulu gözlerle bu muhteşem görüntüyü izlemeye devam ettim. Günün en harika anıydı işte bu. Güneşin sadece turuncu tonlarını ufka bıraktığı bir Boğaz manzarası.

Güneşi görmek istemediğim için oturduğum banktan kalktım. Hava gecenin karanlığından arınmıştı fakat aydınlanmamıştı da. Hafif bir sis bulutunun kapladığı yollar korku filmini andırıyordu.

İstanbul trafiği daha kendini göstermemişti. Derin bir nefes çektim içime ve karşıdan karşıya geçtim. Evim buraya birkaç dakikalık mesafedeydi.

Evin yüksek duvarlarının ardından bile görünen çiçekler, ağaçlar ve tümüyle yeşillik olan bahçe dışarıdan bakılınca çok samimi bir hava veriyordu. Fakat kapıdan içeri girdiğim an oluşan karamsarlık beni bitiriyordu.

Herkesin uyuduğunu varsayarak, bahçeye kapıyı kullanarak girdim. Mutfaktaki kapıyı kullanarak da evin içine girdim ve sessiz adımlarla odama çıktım. Kapımı kapattığım an ona doğru yaslanıp derin bir soluk verdim. Bugün de yakalanmamıştım.

Kıyafetlerimi çıkarttım ve banyoya geçtim. Sıcak bir duş iyi gelirdi. Sıcak su, vücudumu fazlasıyla rahatlatsada kısa bir duş aldım.

Okul üniformalarımı giyerken her zaman olduğu gibi yüzümü buruşturdum. Siyah kot pantolon olması iyiydi ama neden kırmızı lakos? Renkli şeylerden nefret ederim.

Saçımı yapmak için düzleştiriciyi fişe taktım. Saçlarımı düzleştiriciyle dalgalı hale getirirken, bir yandan da uyumamak için kendimi zor tutuyordum. Okul, uyumak için harika bir yerdi. Umarım bugün en az bir ders boş olur.

Kirpiklerime rimel sürdüğümde işim tamamdı. Buz mavisi ve canlı duran gözlerim her zamanki gibi öne çıkmıştı. Gözlerim bazen bana masum bir görüntü veriyordu. Hadi ama, fazlasıyla sinir bozucu. Olabildiğince soğuk bakışlarımı takınarak çantamı da aldım ve mutfağa indim.

Bugün fazla bir şey yemek istemiyordum. Bir kaseye yulaf ezmesini hazırladım. Ben yemeye başlarken, babamın alarm sesini duydum. Onu görmek istemiyordum. Hızlıca yemeğimi hızlıca bitirdim, dişlerimi fırçaladım ve siyah deri ceketimi alıp evden çıktım.

• • •

Okul, yine fazlasıyla sıkıcıydı. Hiç kimseye bakmadan sınıfıma girdim ve en arkanın bir önünde olan sırama oturdum. Sıralar iki kişilikti ve ben tek oturuyordum. Hiç kimse benim yanımda oturamazdı. Lise 1'in ilk başlarında oturmak isteyenler olsa da sert tepkimden sonra kimse cesaret edemiyordu.

Kendimi daha fazla tutamayarak kafamı sıraya gömdüm ve gözlerimi kapattım. Fakat önümde oturan kızların konuşmaları uyumama engel oldu.

''Şu Barlas çok yakışıklı, değil mi? Onun sayesinde herkes bizim sınıfa geçmek istiyor resmen.''Diğer kız konuşmaya başladı. ''Aynen, kızım. Onunla aynı sınıfta olmak kadar gurur verici bir şey var mı?'' İkisi de sesli bir kahkaha attı. Yüzümü buruşturdum. Ama en son konuşan kızın tekrar konuşmasıyla onlara odaklandım. Bu sefer sinirli bir şekilde konuştu. Benim uyuduğumu sanarak fısıldaşıyorlardı.

''Ama herkes farkında ki şu Sare'den gözlerini alamıyor resmen. Okula geleli iki hafta oldu ve gözü hep onda. Bizim sınıfta olmasa bizi daha çok görürdü. Hayır anlamıyorum ne buluyorlar o soğuk nevalede?''

Söyledikleriyle kaşlarım çatıldı. Dedikodumun yapıldığının farkındaydım ama biraz ötede yapsaydınız. Barlas bu sınıfta mıydı? Bu yıl yeni gelen çocuğun suratına bir kez bile bakmadığım için bilmemem normaldi.

Yanımda hareketlilik hissetmemle kafamı kaldırdım. Ağzımın ve gözlerimin şokla açılmasını son anda durdurdum. Kaşlarımı çattım. Barlas, yanıma oturmuştu.

KARADULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin