Beklediğim itirafı aldım. Aldım almasına da hiçbir şey anlamadım. Beni görmeden nasıl âşık olabilir? Hadi onu da boş verelim, neden huzursuz bir ortam var? Neden mutlu değiliz? Bu adam beni çıldırtacak. İlk defa bana âşık olduğunu söylüyor. Yüzünde sanki senden nefret ediyorum, demiş gibi bir ifade var. Benden, tepkimden bu kadar korkacak sırrı ne? Ayağa kalktığında paniğe kapıldım.
"Nereye?"
"Arabadan bir şey alıp geleceğim. Bekle," dedi ve gitti. Yok arkadaş gerçekten üzerimde bir şeyler var. Kurşun mu döktürsem ne! Herkesin ballandıra ballandıra anlattığı romantik anlar bile ben de cenaze merasimi gibi oluyor. Bunca zaman beklediğim an böyle mi olacaktı?
Başımı çevirdiğimde Veto'nun elindeki zarf dikkatimi çekti. Bana uzattı. "Şimdi açma," dedi. Bir ona baktım. Bir zarfa baktım. Açmayacaksam ne diye getirdin. "İlk önce beni dinle. En son aç."
"Korkmam için uğraşıyorsan, tebrik ederim. Başardın. Neden bu gizem? Tamam, daha önce benden haberin olmuş. Beğenmişsin bir şekilde beni almaya geldin. Beni sonuç ilgilendiriyor. Sen beni seviyorsun. Ben seni seviyorum. Gerisi benim için önemli değil ki," dediğimde bana bakışı değişti. Biraz daha rahatlamış gibiydi ama tam değil. Arkama yaslandım ve elimle başla, dermiş gibi salladım. Lakin sabrımın sonuna geldim. Başlasın ve bitsin artık.
"Benim bir abim vardı. Beş yıl önce annem ile bir kaza geçirdi. Annem yaralı kurtuldu ama abim..." Sesi kısıldı. "Annem o günden sonra çok hastalandı. Eridi, tükendi. İki yıl hasta yattı ve bir daha kalkamadı. Onun ölümü babamın kalbine zor geldi. İlk önce oğlu, sonra âşık olduğu kadın..."
Bir süre odada gezindi. Boğazındaki düğümü açmaya çalışır gibi derin bir nefes aldı. Karşı koltuğa oturdu. Ateşin ışığı yüzüne vuruyordu. Devam etti. "Dediler ki baban ülkeyi yönetecek güçte değil artık! Sen yöneteceksin. Bana sormadılar ki hazır mısın, diye. Çok kızgındım. Abimi, annemi kaybetmiştim. Babam ölümden dönmüştü. Tüm yükü benim sırtıma yüklemeye çalışıyorlardı. Sonra Londra'ya kaçtım. Cyrus'un yanına..."
O kadar yakınlar yani... Kıyamam ya! Dışarıdan çekici gelen hayat aslında ne kadar zor... Kısa zamanda çok kötü günler yaşamış ve acısını paylaşan, ona destek olan da olmamış.
"Onun Londra'nın bir köyünde evi vardı. O evde kalmaya başladım. Alışveriş yapacağım sırada dalgınlıktan geçmekte olan aracı fark edemedim ve bir kadın beni ittirerek kurtardı. O da benimle düştü. Başını çarpmıştı. Kendime çabucak geldim. Etraftan koşanlar, arabayı süren şoför, bana ve beni ittiren kadına yardım etmeye başladı." Bunun sonu nereye varacak anlamadım. Yine de dikkatimi çekmeye başardı. "Başında ufak bir açılma vardı. Köydeki sağlık görevlisi müdahale etti. İkimiz beraber hastaneden çıktık."
O anda aklıma gelenlerden dolayı "Tam olarak ne zaman oldu bu?" diye sordum. Başını eğdi. Ama hesap yapmıyordu. Cevabı çok iyi biliyordu.
"İki buçuk yıl önce, Haziran ayında."
Bu mümkün olabilir mi? Anneannem de o zaman üç ay Londra da kaldı. Döndüğünde alnında ufak, geçmek üzere olan bir yara vardı. "O kadının adı neydi?"
"Zümrüt."
Anneannem... Veto ile tanışmış. Bana neden bir şey demedi. "Devam et lütfen," dediğimde sesim titriyordu. Kalbim deli gibi atıyordu.
"Onunla arkadaş olduk. Bana çok yardımcı oldu. İçinde bulunduğum o zor durumdan çıkmamı sağladı. Bilgeliği, sevecenliği... Bambaşka birisi anneannen. Ailemle aramın düzelmesini sağladı. Ülkemi yönetebileceğim konusunda kendime olan güvenimi sağladı. Hayat ile barışmamı sağlamakla kalmadı benim geleceğe karşı daha umutla bakmamı sağladı." O anda ağladığımı anladım. Onu çok özledim. Keşke şimdi de burada olsaydı ve bana da yol gösterseydi. "Tüm bunlardan sonra ona bir can borcum vardı. Ona, yardım edebileceğim bir konu var mı, diye sordum."
"Ooo! Hayır!" dedim ve ayağa fırladım. Bu olamaz. O zamanlar terapim yeni bitmişti. Kitaplar yazıyordum. Daha yeni düzelmeye başladığım dönemdi. Anneannem böyle bir şey yapmış olamaz. "Bana acıdığın için yaklaştığını söyleme," dedim.
"Tabii ki değil. Anneannen sana acımıyordu ki ben acıyım. Nasıl düşünürsün böyle bir şeyi," der demez karşısında ayakta durdum ve ona bakmaya başladım. Bir süre duruşumu bozmasam da sonunda yerime oturdum. "Bana seni anlattı. Yazdığın kitapları hediye etti. Birinci kitabın ile seni daha iyi tanıdım. Hayatta en değer verdiği varlığının, sen ve annen olduğunu söyledi. Sana çok düşkündü. Yani kısaca başına gelenleri, terapini, yazdığın kitabı ondan öğrendim. Ayrıca bana çocukken bir dileğin olduğunu söyledi."
"Aman Allah'ım. Rezilliğime bak."
"Öyle düşünme lütfen. Sizin ailede bir dilek geleneği varmış. Bunun gerçek olmasını istediğini söyledi.
"Nasıl yani?" Bakışından bunu sesli söylediğimi anladım.
"Bana senin dileğinin gerçek olamayacağını söyledi. Ben de o zaman ona bir söz verdim. Onun için bu dileği, ben hayata geçirecektim."
Sessizlik... İkimizde bir süre sessiz kaldık. "Devam et lütfen," diyene kadar sustu. "Anneannen çok sevindi. Sonra devamlı onunla görüştük. Sonra bir gün beni aradı. Hastaneye yatacağını ve çıkışı için benim yardımıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Annen ile bir plan yapmışlar. Zamanı geldiğini söyledi. Benden dileğini hayata geçirmemi rica etti. Ama bir şartı vardı."
"Hastanede seni aradı. O zamana kadar bana bir şey söylemedi. Ben o haldeyken, nasıl benim ile ilgili böyle şeyler düşünür. Benim ona ihtiyacım vardı. Hasta olduğunu benden sakladı. Son aşamaya kadar." Artık ağlamalarımı durduramıyordum. Veto'nun yanıma yanaştığını sarılana kadar bile anlamadım. Uzun süre ağladım. Veto saçlarımı okşamaya başlayana kadar.
Veto "O hasta değildi," der demez başımı kaldırdım. Ne diyorsun, der gibi ona baktım. "Hasta değilse neden öldü?
"O... Canım bunu söylediğim için çok özür dilerim. Ama o... Ölmedi."
Ben doğru mu duydum? Peki, ölmediyse neden beni terk etti. O da mı beni artık sevmiyordu? Hayatımda en güvendiğim insan, anneannem bile beni kandırmış, beni terk etmiş, benden bıkmış. "Bir dakika annemde mi biliyordu?" diye sorduğumda Veto sadece başını evet, der gibi salladı. Belki de gerçekten ben sevilecek bir kız değilim. Belki de sorun bendedir. Çok sıkıcıyım. Çok sorunluyum. Tabii ya! Tüm problemlerimi anneanneme taşıdım. Onu dertlerimle bıktırdım.
Veto "Gel buraya," dedi ve beni kendine çekti. Göğsüne yattım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Buraya ne için geldim, neler öğrendim.
Yaslandığım yerden kalkmadan "Peki şimdi nerede, ne yapıyor?" diye sordum.
"Londra da... Cyrus'un evine yerleşti. Aslında sana bir mektup bırakmıştı. Evlendiğimizde sana onu okutacak ve sonra seni ona götürecektim. Ama planlar tutmadı."
"Planlarınız neden tutmadı? Tutmayan kısmı ne?"
Artık göğsünde yaslanmıyordum. Şimdi aramızdaki sorunları konuşmanın zamanı gelmişti. "Anneannen bana bir şart koştu. Onu hastaneden çıkarttım. Londra'ya yerleştirdim. Seni almaya geldiğim güne kadar resmini dahi görmeyecektim. Ülkemde yaşamaya başladığında da eğer benden hoşlanmazsan seni evliliğe zorlamayacaktım. Ya da ben senden hoşlanmasaydım evlenmeyecektik. Resmini sana gelirken uçakta gördüm. Ancak seninle ilgili o kadar çok şey biliyordum ki. Resmini görür görmez sana âşık olduğumu anladım. Ya beni beğenmezsen diye korkmaya başladım. Sonra," dedi ve ayağa kalktı. Şömineye birkaç odun daha attı. Ateşi karıştırdı.
"Sonra," diye devam etmesi için dürttüm. Artık sabrımın sınırına geldim.
"Sen Segundo ile daha iyi anlaştın."
O anda ayağa kalktım. Yine başa dönmüştük anlaşılan. "Sen kafayı mı yedin? Yine mi bu noktaya geldik." O da karşıma geçti. Elleri cebinde bana bakmaya başladı.
"Anneannen ile bu konuyu konuştum. Sen tamamen emin olana kadar senden uzak kalmamı istedi."
Anneannem, sana ne oldu böyle. Neden yapıyorsun bunları? Şimdiye kadar beni mutlu etmek için uğraşan kadın, tüm gözyaşlarımın sebebi olamazsın. "Yani arkamdan gelmemeni anneannem söyledi. Öyle mi?" Sadece başını sallamakla yetindi. Sonra koltuğa çöktüm. Öğrendiklerim yenilir yutulur şeyler değildi. Hakikaten benim hayatımda hiçbir şey normal olmuyordu. Peki, hayatımın bundan sonrası nasıl olacaktı? Benden bu kadar çok şey saklayan Veto'ya, anneanneme, anneme güvenebilir miyim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASAL KIZ
Teen FictionBir gün size beş yaş doğum gününde tuttuğunuz dileğinizin gerçekleştiğini söyleseler ve geriye dönüşü yok deseler, ne yaparsınız?