"Size sevgisini sunuyor diyerek ikna etti müdür. Aptal hoca... Okuldan atalım dedi anasını satayım. Sanki ben çok meraklıyım onun Türkiye'nin ışık ihtiyacını karşılayan kel kafasına."
Cansın gülmekten akan göz yaşlarını silerken Enis eğilip büyük ihtimalle artık acıyan karnını tuttu.
Kurtuldum diye sevinirken ikinci bir belaya çatmıştım. Adam beni zaten sevmiyordu ve böyle yapınca da okuldan gitmemi isteyecek kadar delirmişti. Büyük ihtimalle beni derste bırakacaktı ama açıkçası pekte umrumda değildi.
"Tamam çok güldünüz yeter." Kaşlarımı çatarak kollarımı göğsümde birleştirdim.
Önümüzde ki masadan yükselen iyi ki doğdun sözleri ile başımı oraya çevirdim. Ne güzel, çocuğun arkadaşları sevimli bir şekilde kutlarken benim arkadaşlarım içeri girmemle iki pastayı ard arda yüzüme yapıştırmıştı. Gözlerimde ki kremayı çekip etrafıma bakarken bize uzaktan gülen Yekta'yı görmüştüm. Ne zaman rezil olsam, ya çok yakınımda ya da beni görebilecek kadar yakınlıkta bir yerde, bir şekilde görüyordu. Sanki o anlara özel olarak alarm kurmuş, yer belirleyip olmasını bekliyordu.
Gülmüş demişken... Çok güzel gülüyor ya. İnsanı günaha sokar bu çocuk.
Şakası bir yana benim için yasak elmadan farksızdı. Beni elmaya yönlendiren kalbim ve duygularımdı. Onu tattığım an cezalandırılacağım ve bunu bile bile ondan vazgeçemiyorum. Dünya'ya gönderilecek halim yok. O zaman nasıl bir ceza alabilirim?
"Sırıtma." Duyduğum tanıdık ses ile başımı kaldırdım.
"Öyle mi yapıyorum?" Yanımda ki sandalyeye oturdu. "Aşık gibi davranıyorsun."
Gülümseyip başımı tekrardan yan masaya çevirdim ve mırıldandım. "Öyleyim zaten."
"Belli öyle olduğun." Alnıma vurup derin bir nefes aldım. Onu nasıl duymuş olabilir ki?
Cevap vermeyişime gülüp arkasına yaslandı. "Kim bu kız?"
"Yekta sen ne zamandan beri kızs-" Yüzümde hissettiğim soğuk şeyle sözümü kestim. Tamam. Bu benim için güzel bir şanstı. Yanlış bir şey söylüyordum ama böyle susturulmakta neyin nesi?
Gözlerimin üzerinde ki kremayı sinirli bir şekilde silip ayağa kalktım ve yan masaya döndüm." Ordan benim doğum günüm gibi mi duruyor?" pastayı arkadaşı yerine benim yüzüme fırlatan kız mahçup bir şekilde baktı.
"Çok özür dilerim."
Yekta'yı gösterdim. "Neden şu çocuk gelince yapıyorsun? Az önce yapsaydın nolurdu ki?"
Yerime oturup gözlerimi gülmemek için kendini tutan üç kişide gezdirdim. "Sakın gülmeyin. Sakın."
Kendini tutmaktan kızaran Cansın büyük bir kahkaha atınca diğer ikisi de ona katıldı. Çok güzel. Bende diyordum Yekta yanıma geldi de ben nasıl rezil olmadım. Ama iyi yanından düşünecek olursam dalgın dalgın söyleyip kendimi ifşayalacağım sözden son anda kurtulmuştum.
Yekta, işaret parmağıyla dudağımın kenarında ki -parmağı biraz dudağıma da değmişti- pastadan biraz aldı ve dudaklarına götürdü.
"Çilekli pasta. Tadı güzelmiş."
Yan masada ki kız bize seslendi.
"Pasta çilekli değil ki."
----------------------------------
Yorum yapsanız fena olmaz.