Önümdeki insanların arasından âdeta bir kelebek gibi süzülüyordum. Tabi süzülmeyi bırakıp koşmaya dönmezsem şayet, yakalanacağımın resmiydi.
İnsanların ekşittiği suratlarına pişmiş kelle tarzı gülücükler kondurup ara sokağa karıştım.Şimdi işleri zordu işte. Burası benim mekânım dostum. Çaldığım paraları montumun cebine iyice sıkıştırıp önümdeki duvarı tırmanıp karşıya atladım. Kısa bir süre sonra evime varmıştım zaten. Evim?
Harabeme.Parayı, sanki saatlerdir onun uğruna koşmuyormuşum gibi köşeye fırlatıp yatağıma bıraktım kendimi. İyi yorulmuştum.
Gözlerimi kısa bir süreliğine kapatıp elbette anca öğlen açmıştım. Çünkü hep böyle olur, bilirsiniz. Henüz yataktayken harabemin daimi misafiri damladı herzaman ki gibi."Adrian?"
"Ya sen saatini de mi hiç şaşırmazsın be adam?"
"Oo uyku güzelimiz dünyaya teşrif edebildiniz demek. Kaç kere aradım seni" o konuşurken ben yataktan kalkıp duşa girmiştim.
"Vaay, şimdi anlaşıldı o telefonun neden açılmadığı vurgun yapmış majesteleri yine" dedi, paraları karıştırırken.
"Oğlum hiç anlamıyorum seni. Şu paralarla daha güzel, en azından temiz bir oda tutabilirsin şu hale bak. Hayır onca kız nasıl geliyor buraya onu da anlamıyorum"
Havluya sarınıp çıktım duştan.
"Hadi ama Jimmy, mesele ev mi sanıyorsun dostum. Kızlar bana geliyor eve değil."
"Sesini duyamıyorum bro, in aşağı da öyle konuşalım"
Karşılıklı kahkaha atarken aynı zamanda onu dışarı fırlatıp giyindim.
"Ee bir şeyler yeriz artık"
Kolumu boynuna atıp "Sabaha kalır mı sanıyorsun bu para?"
Sinsi gülüşlerimizle beraber sokağın başındaki lokantaya çoktan girmiştik bile.Günlerce yemek yememişcesine abanmıştık tabaklarımıza. Jimmy ağzında ki lokmayı yutup bana baktı uzun uzun.
"Hayırdır oğlum, flörtün mü var karşında"
Bizim sulu Jim değil gülmek, yüzünde ki ifadeden bir şey eksiltmeksizin bakmaya devam etti.
"Birini öldürür müydün Adrian? Bir sürü para karşılığında birini öldürür müydün?"
Lokmalarım boğazıma dizilmişti. Ölecekmiş gibi öksürmeye başladığımda panikle önümde ki içkiyi uzattı bana. Şişeyi bitirip sertçe masaya bıraktım.
Gözlerimden yaşlar boşanmıştı.
Biraz kendime geldiğimde bir içki daha istedim.Sert bakışlarımı ona çevirip "Oradan katil gibi mi duruyorum Jimmy?"
"Bak dostum, duygusallığı bir kenara bırak bir sürü paradan bahsediyorum sana bir sürü. Bir daha asla elini milletin cebine atmaya tenezzül edemeyeceğin kadar hemde. Anlıyor musun?"
Jim konuştukça daha çok sinirleniyordum. "Tek derdim paraymış gibi konuşma. Şu hale bak! Paragöz gibi biri mi duruyorum Jim?"
"Ne diye çalıyorsun oğlum o zaman?"
"Çalıyorum işte. Bir keyif gibi düşün, alışkanlık gibi düşün. Günümü bitirecek kadar. Ama adam öldürmek başka bir şey anlıyor musun, bambaşka." Bakışlarımı ondan alıp dışarıya çevirdim.
"Adrian, sana artık gününü bitirmek gibi bir derdinin olmayacağını söylüyorum." Sesini iyice kıstı ve önündekileri kenara itip masaya iyice eğildi. "Bak, bir adam var. Ölmesi isteniyor sıradan, önemsiz bir adam anladın mı önemli birisi değil. Sadece ölmesi isteniyor o kadar. Hem polisten falan korkuyorsan hiç merak etme, onlar bu işi sessiz sedasız hallediyorlar. Hatta polisler bile yardımcın olabiliyor bazen"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂHİ
General Fiction-Burası neresi biliyor musun Ahmed? diye sordum derin düşüncelerimin arasından. Ahmed anlamaz bir ifadeyle bana baktı, hissediyordum ama bakışlarım hala aynı yerde sabitlenmişti. "Amerika" dedi, dünyanın en basit sorusunu cevablarcasına. Bütün hırs...