Jisung yine tek başına okula ilerliyordu. Bugün hava düne nazaran daha da soğuktu. Daha kalın giyindi Jisung. Bunun yüzünden yürüyüşü penguenleri andırıyordu. Evden henüz çıkmış olduğu için biraz uykuluydu. Gözleri kapanıp duruyordu bu yüzden de çok hoş görünüyordu.
Okulun bahçesine girdi, sonra da okula. Sınıfa doğru ilerledi. Sınıfının bulunduğu koridorda arkadaşları toplanmıştı. Minho henüz gelmemişken selam vermek istedi. Arkadaşlarının yanına gidip "Günaydın millet!" dedi. Bu mutluluğu nereden gelmişti, bir an duraksadı herkes. Ama kafa yormadılar. Üçü de karşılık verdi.
- Sana da günaydın Jisungieee~
- Jisung'cuğumuz kendini bugün daha iyi hissediyor mu, huh?
Hyunjin'in sorusu karşısında iki saniye yerle bakıştı. Sonra da hafifçe gülümseyerek başını salladı.
- Bana bak seni bir daha uyuyorken görürsem, bu kış ayında sırtından aşağı buzlu su boşaltırım.
Chan'ın dediğine herkes gülerken Jisung da onlara katıldı bu sefer.
- Hey millet neye borçluyuz bu mutluluğu?
Ama uzun sürmedi. Jisung duyduğu ses karşısında kaskatı kesildi. Minho gelmişti, bir an önce bu ortamdan kaçması gerekiyordu. Daha da yaklaştı Minho. Selam verdi. Jisung'un dibine sokuldu.
- Ee kimse cevap vermedi. Niye anırıyonuz?
- Jisung'cuğumuz sayesinde.
- Hey bana ne oldu? Lafı ben söylemiştim. Yah, Hyunjin!
- Ne öyle.
- Tamam çocuklar benim için kavga etmeyin.
- Senin için niye kavga ediyormuşuz Felix?
Jisung arkadaşlarını dinlerken araya girmeyi bir kez olsun düşünmedi. Galiba Minho da düşünmemişti. O da Jisung gibi herkesin susup, ortamın durulmasını bekledi.
- Ben sınıfa gidiyorum, hoşçakalın.
Onları orda bırakıp sınıfa adımladı. Ya da adımlayamadı. Biri kolundan tutmuş, gitmesini engellemişti.