31'

32.3K 3K 4.8K
                                    

-

"ah, yavaşla!"

danbi çarpışan arabanın direksiyonunu sıkıca tutarken etrafına küçük cadı kahkahalarından atıyordu. hemen yanındaki koltukta oturuyordum çünkü yaşı küçük olduğu için yanında yetişkin olmadan binmesine izin verilmiyordu. fakat bindiğime bin pişmandım. danbi etrafındaki çocuklara çarpmıyor, adeta saldırıyordu. sanki yıllardır kullanıyormuşçasına usta hareketlerle direksiyonu çevirip diğer arabalara hızla çarpıyordu ve bunu yaparken kahkahalarla gülüyordu. bense arabanın kenarlarına sıkıca tutunup oturduğum yere sinmiştim. bacaklarım küçük arabaya sığmadığından dizlerimin yarısı dışarıdaydı. hırsla birbirlerine çarpmaya çalışan veletlerin arasında yaşam mücadelesi veriyordum. çocukların masum olduğu falan yoktu. benim etrafımda gördüğüm bütün çocuklar şeytandı ve bir ordu kuracak olsalar orduyu yönetmesi için danbi'yi seçeceklerine emindim.

uyarılarımı dinlemeden tüm hırsıyla arabasını sürmeye devam ediyordu. onu buraya getirirken amacım hem o günkü doğum günü partisi için oyalamak hem de üstündeki üzgün hali atmasıydı. okuldan ayrıldığımdan beri canı oldukça sıkkındı. bana da jungkook'a da neler yaşadığını asla anlatmıyordu ancak okulda sorunlar yaşadığını biliyordum. çok yakın birkaç arkadaşı olsa da diğer çocuklarla anlaşmak onun için oldukça zordu. danbi farklı bir kızdı, iyi anlamda da kötü anlamda da. şimdiyse bir aydır yaşadığı tüm stresi, cumartesi gününü çarpışan arabaya binip eğlenerek geçirmek isteyen zavallı çocuklardan çıkarmak istiyor gibiydi.

sarı saçlı bir çocuk kırmızı arabasıyla bize yandan çarpınca oturduğum yerde yana doğru savruldum. çocuk sırıtarak "kız gibi sürüyorsun!" diye bağırmıştı. bir şey diyecektim ki danbi'nin sinirden yanaklarının kızardığını, öfkeyle burnundan soluduğunu gördüm. minik biri ne kadar sinirlenebilirse o kadar sinirliydi. aniden direksiyonu kırıp pedala bastığında araba keskin bir dönüş yapmış ve ben yine yana savrulmuştum. çocuğun karşısına geçip arabanın ön tarafıyla ona sertçe çarpmış, iterek duvara kadar kıstırmıştı. çocuğun arabasının hareket alanını kestiğinde arabayı geri alıp sertçe çocuğunkine vurmuştu.

"kız gibi dediğin böyle olur!"

o sırada sürüş süremizin bittiğini belirten zil çalınca herkes arabalardan inmeye başlamıştı. uyuşmuş bacaklarımı çıkarıp indiğimde danbi'nin elini tutup onu da indirmiştim. hâlâ o çocuğa kötü bakışlar atıyordu. elinden çekiştirerek çıkarıp lunaparkın ortasına doğru ilerlerken "neşen yerine gelmiş olmalı." dedim.

danbi jungkook'unkileri anımsatan büyük kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. "eğer danbi sana dondurma alacağım, üstelik istediğin kadar top olacak diyorsanız daha da mutlu olabilirim. çünkü jungkook sadece iki top seçmeme izin veriyor."

böylece lunaparktaki dondurmacıya gitmiştik.

danbi istediği büyük dondurmayı yaptırırken fiyatlarına bakarak ne kadar tutacağını hesaplıyordum. bittiğinde dondurmacı kız külahı bana uzatmıştı.

içim parçalanarak külahı aldığımda kız "istersen indirim yapabilirim," demişti. "bana numaranı vermen şartıyla elbette."

-

jungkook arayıp hazırlıkların bittiğini söylediğinde danbi'yi oyalama görevim bitmişti ve onu doğum günü için eve götürmüştüm. kapıyı açtığımızda bizi doğum günü şapkaları takmış yetişkin arkadaşlarımla danbi'nin arkadaşları karşılamıştı. el çırparak "iyi ki doğdun danbii!" diye çığlık atan hajoon mu daha çocuktu, yoksa durduğu yerde sıçrayıp dururken "doğum günün kutlu olsun danbi!" diye bağıran namjoon mu bilmiyordum.

waste it on meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin