35'

29.4K 2.7K 2.6K
                                    

"danbi, biraz dinlenebilir miyim?"

danbi somurtarak "hemen de pes ediyorsunuz bay kim." dedi. "iyi bir öğretmen olduğunuzu sanıyordum."

taehyung gözlerinin üstüne düşen saçları eliyle geriye attı. ah, iyice uzattığı saçlarını okşamak en sevdiğim şeydi.

"zaten iyi bir öğretmenim. bir saattir peşinde koşturup duruyorum."

evet, danbi'ye iki tekerli bisiklet sürmeyi öğretmeye çalışıyordu. havaların iyice güzelleşmesini fırsat bilip parka piknik yapmaya gelmiştik. o bisiklet yolunda danbi'yle uğraşırken ben de ağacın altına serdiğimiz örtünün üstünde minik sandviçler hazırlıyordum.

"ama tam da olmak üzereydi!"

"biraz dinlenip geliyorum danbi."

danbi'nin bir şey söylemesine fırsat vermeden ağaçlık alanda oturan bana doğru koştu taehyung. geldiğini görünce kollarımı iki yana açtım. kendini yanıma attığında kollarımız hemen birbirini buldu. yanağına bir öpücük bıraktığımda dünyanın en sevimli kıkırdamasını duymuştum.

taehyung bir hafta önceki sevişmemizden bu yana öyle romantik olmuştu ki... birbirimizden iki dakika ayrı kalsak gelip kollarımın arasına giriyordu. durum böyle olduğu hâlde sıkılmayı bırakın daha da ilgi manyağı olmuştum resmen. taehyung beni sevsin, öpsün diye fırsat kolluyordum hep. eh, ikimizin de farklı olduğu söylenemezdi. o da bana dokunmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu.

"çok yoruldum danbi'nin peşinde koşturmaktan jungkook." dedi yanağını yanağıma yaslayıp. "sevsene biraz beni."

başını omzuma koyduğunda ben de elimi saçlarından geçirip okşamaya başladım. saçlarının üstünden öpüp "teşekkür ederim," dedim. "danbi'yle vakit geçirdiğin için."

taehyung karşıda kendi kendine bisiklet sürmeye çalışan danbi'ye bakınca ben de başımı oraya çevirdim. pedalları çevirip kendini bırakıyor, azıcık gidip dengesini kaybedecek gibi olduğunda panikle ayaklarını yere koyuyordu.

gülümseyerek onu izlerken "inatçı bir çocuk ama alıştım." dedi. omzumun üstündeki başını yavaşça aşağı kaydırıp burnunu boyun girintime sürttü. "aynı babası."

boynumdan gıdıklandığım için "taehyuung!" diye mızmızlandım ama o beni dinlemedi ve daha da ileri gidip boynumu öpmeye başladı. boynumdan başlayıp yavaşça kulağıma doğru çıkan öpücüklerine karşı mayışıp kalmıştım. kulağımın arkasını öptükten sonra çeneme de minik bir öpücük bıraktı.

"taehyung, danbi burada." dedim ama sesim devam etmesini ister gibi güçsüzdü. o da kısık sesiyle "bize bakmıyor ki." dediğinde daha fazla sesimi çıkaramayıp kendimi tamamen kollarına bıraktım.

çeneme, dudağımın kenarlarına kondurduğu öpücükler en sonunda dudaklarımı bulduğunda ellerimi saçlarına geçirip uzaklaşmasına izin vermedim. taehyung nazik hareketlerle ellerini sırtıma koyup beni geriye doğru yatırmıştı. sırtım örtüyle buluştuğunda taehyung dirseklerini kırarak üstümde duruyordu. birbirimizi yavaşça öpmeye devam ederken yanda duran ellerimizi birleştirip parmaklarımızı iç içe geçirdim.

öpüşmemiz danbi'nin çığlığını duyup taehyung'u üstümden atmamla kesilmişti.

ikimiz de panikle kalkıp koşarak devrilen bisikletinin yanında yerde oturan danbi'nin yanına koştuk. yanına gittiğimde minik kollarından tutarak kucağıma alıp "güzelim, iyi misin?" dedim telaşla. danbi kaşlarını çatmış, dudaklarını büzmüştü. gözleri dolu doluydu ama ağlamamak için kendini sıktığını görebiliyordum. hep böyleydi, canı çok yanmadığı sürece birilerinin yanında ağlamaktan nefret ederdi. huysuz bir sesle "olmuyor jungkook!" dedi başını omzuma bastırıp. "süremiyorum işte. eunji bile sürüyor. ben neden süremiyorum?!"

waste it on meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin