"Aslında benim de kalkmam gerekiyor." Dedi Tristan ve hemen ayaklandı. "Daha yerleştirmem gereken çok eşya var." Annemi nazikçe yanağından öptü. "Görüşürüz Kelly." ve bana döndü.
"Kapının yerini biliyorsundur." dedim. Beni de öpebileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Bana gülümseyerek mutfak kapısından çıktı. Annem ortalığa sinirli bir bakış savurdu ve Tristan'ın peşinden gitti.
"Sen ona aldırma..." dediğini duyar gibi oldum ama daha fazlasını dinleyemedim. Tristan'ın evden çıktığından emin olduktan sonra ben de odama çıktım.
Odamın penceresi direk yan evdeki yatak odasına bakıyor. Eskiden orası Theo'nun odasıydı. Tristan'ı bir süre izlemeye karar vermiştim. Ne işler çeviriyordu acaba? Öğrenmenin tek bir yolu vardı. Kendimi göstermemeye özen göstererek camdan onun evine doğru baktım. Gayet normal görünüyordu. Güçlü ve atletik vücudunu sergilemekten çekinmeden üstünü değiştirdi. Sanki onu izlediğimi biliyordu. Sırtının her yerinde belli belirsiz görünen yara izleri vardı. Bir anda göz göze geldik. Beni görünce el salladı. Hemen geri çekildim. Daha sonra merakıma yenik düşüp cama tekrar yaklaştım. Artık orada değildi. Derin bir nefes aldım. Yatağıma girip rahat rahat uyuyabilirdim şimdi. Arkamı döndüm ve korkuyla yutkundum.
"Şhh..." dedi. Ağzımı kapatan ellerin sahibini tanıyordum. Hemen karşımda ve o kadar yakınımda duruyordu ki.. Gözlerimle ses çıkarmayacağıma dair bir onay verince Tristan elini ağzımdan çekti ve dişlerini göstererek gülümsedi.
"Burada ne işin var!" dedim kısık sesle. Annem beni duysun istemiyordum. Ama aynı zamanda bağırıyordum da...
"Camdan cama bakışmak sence de çok yorucu değil mi? Beni çıplak mı görmek istiyorsun? Al işte karşındayım." dedi ve derken yüzüne küstahça bir gülümseme yayıldı. Hala çıplak olan vücuduna hayranlıkla baktığımı belli etmemeye çalıştım.
"Okulda.. Beni öldürmeye çalıştın!" diye çıkıştım. Kafamı ve konuyu dağıtmaya çalışıyordum.
"Hadi ama.. Bu kadar dramatik olma! Seni öldürmek isteseydim şu an ölmüş olurdun." Elini yüzüme doğru uzatıp şakaklarımda gezdirdi. Etrafımda yarım bir tur atarken elleri yüzümden saçlarımın arasına kaydı. Sonra yavaşça boynuma doğru eğildi ve fısıldadı.
"Sana canlı olarak ihtiyacım var."
Boynumu okşayan sıcak nefesi içimi ürpertti. Buharlaşıyor gibi hissediyordum. Yara izim tekrar yanmaya başladığında acıyla inledim.
"Bu olduğunu sürece..." dedi Tristan ve parmaklarını yara izinin üstünde gezdirdi. "Seni her zaman bulacağım."
Tristan bana yaklaştıkça, iz geceyi aydınlatan ateş böcekleri gibi parlıyordu. "Yapma şunu!" diye bağırdım ve masanın üstündeki meyve bıçağını alıp karnına sapladım. Ya da en azından sapladığımı sandım. Bıçak elimde tuz buz olmuştu ama ona hiçbir şey olmadı. Sanki bedeni demirden yapılmış gibi.
Tristan sadece gülümsedi ve kalbim deliler gibi çarpmaya başladı. Bana zarar vermesinden korkarak bir kaç adım geriledim. Başarısız öldürme girişimim onu sinirlendirmiş olabilirdi.
"Gerçekten mi?" dedi gülümsemesini hiç bozmadan. "Beni bir meyve bıçağıyla öldürebileceğini mi düşündün? İşte şimdi duygularım incindi..."
Gözleri yine ateş gibi parlamaya başladığında korkum iki katına çıktı. "Okuldaki hançerle şansın yaver gitmişti. Ama onu da salaklık edip bacağımda unuttun."
"Benden ne istiyorsun!" diye bağırdım. Korkudan sesim titriyordu. Onun sakin tavrının altında eziliyordum. Yavaş adımlarla yanıma hatta dibime kadar geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tenebris'in Ruhu
FantasyTenebris. Ruh toplayıcı. Tenebris ve erkek kardeşi, tanrı tarafından insan ruhlarını toplamaları için gönderildi dünyaya. Tenebris kötü ruhları toplarken, kardeşi iyi olanları topluyordu. Bir süre sonra Tenebris ruhları tanrıya teslim etmek yerine...