günler birbirini kovalamaya devam ediyor, siyahlar içinde geçen dakikalarım azap veriyordu. yas tutmak, bana göre değildi.
"bir rüyaydı bu hayat benim için.. üzülme, güzelim. küllerimi papatya mevsiminde rüzgara hediye et ve ardından bir maytap yak. o gün sakın siyahlara bürünme."
son sözler için fazla acımasızca değil mi?
kış aynen yüreğimdeki gibi devam ediyordu. artık yapacak bir şeyim kalmamıştı. hastane yolunda yürümediğim her gün ruhumdan bir parça çekiliyordu.
günümün çoğunu geçirdiğim sıcak kafede seni izleyemez olmuştum, beyaza boğulmuş dünyayı izlemek içimdeki alevi söndürüyordu. fakat çok soğuktum..
kış soğuktu.
beyaz mide bulandırıcıydı.
"afedersiniz hanımfendi, oturabilir miyim?"
sesin sahibi sendin fakat benim bakmaya bile mecalim olmayan bir "yasım" vardı.
"buyrun bayım."
ilk konuşmamız ne kadar ruhsuzdu öyle! sahi? sen neden siyatın bugün?
sesin.. kötüydü..
buz tutmuş iki yürek birazdan çözülecekti, abim tüm iyi dileklerini bana bırakıp gitmişti.
her zamanki gibi; önümde soğumaya yüz tutmuş çayım ve seninle konuşurken siyah ipek eldivenlerimden ayırmadığım yaşlı gözlerim.
•
"burası ait olduğum yer değil."