Ayrı Hayatlar

36 1 5
                                    


ASRIN

Babamın odasından sinirle çıkıp kapıyı çarpmıştım. Bu adam bu şirketi batırmaya ant içmişti resmen. Asla beni dinlemiyor kendi bildiklerini okuyordu. Acilen yönetimden inmesi gerekiyordu. Onu normal yolla belgelerini, sahtekarlıklarını ve şirketten çaldığı paraları yönetim kuruluna kanıtlarıyla sunabilir onu indirebilirdim ama bu çok uzun bir süreç gerektirirdi. Neden yapıyım ki? Sonuçta koskoca mafya lideriyim. İşimi görmüyorsa babamı bile tanımazdım ve acilen şirketi devralmalıydım. 

Kadın olduğum için babam asla şirketi bana bırakmıycaktı zaten. Neymiş kadınlar yönetici olamazmış anca yardımcı olabilirmiş. Bu yüzden evlenmem lazımmışta ancak kocam başımda olursa yönetime geçebilirmişim. Sen bekle İlyas Bey senin batırdığın şirketi bir kadın nasıl çıkarırmış. 

Düşünürken ofisimin kapısına gelmiştim. Babama yapıcaklarımı düşündükçe keyfim yerine gelmiş ve sakinleşmiştim. Yavaşça sandalyeme oturdum ve masaya yaklaştım. Düzgünce düşünüp plan yapmalıydım. Bu işi kendim de yapardım ama babam da benim kadar tehlikeli bir adamdı her türlü kanıt elde edip benim ona işkence ederek belgeleri imzalattığımı kanıtlarsa yasal olarak yöneticilikten atılırdım. Bu işi birine yaptırmalıydım. Onca adamım vardı evet ama hepsi biliniyordu. Bana yeni biri lazımdı. Kim olabilirdi?

Ben bu derin düşüncelerdeyken önüme konan sıcak kahveyle irkildim. Kafamı kaldırdığımda asistanım Meltem gülümseyerek "Afiyet olsun Asrın Hanım. Bugünlük programınızda bir şey kalmadı. Benden bir isteğiniz yoksa çıkıyorum." demişti. Gülümsemesine karşılık vererek "Teşekkür ederim Meltemcim çıkabilirsin. Bende şimdi çıkıyorum. Kahvemi içtikten hemen sonra." diyerek bana getirdiği kahvemi gözlerimle işaret etmiştim. Gülümsemiş ve ardından çıkarak ofisin kapısını da ardından kapamıştı. Sıcak kahvemi içip, ceketimi aldım. Telefonumu da cebime koyup, ofisten çıktım. Arabama bindim. Eve gidip bu düşüncelerimi değerlendirmeliydim. 

Yol boyunca bu işi nasıl çözeceğimi yerime bu işi halledecek kişiyi düşünürken telefonum çaldı. Telefona baktığımda Meltemin numarasını gördüm. Neden arıyordu acaba?


JUNGKOOK

Boynumdan çıkardığım gitarı kutusuna yerleştirirken omzumdan bir el dokundu ve sertçe beni çevirdi. Babamın sağ kolu Kim Hyun bana bakıyordu. "Yine mi? Cidden mi? Ben sıkıldım bu kovalamacadan babam sıkılmadı mı?" diye sordum. Kim Hyun kafasını olumsuz anlamda sallayıp arabayı göstermişti. İnsan yerine koyup konuşma da ama dedim içimden. Yavaşça yerden gitar çantamı aldım ve arabaya doğru ilerleyip oturdum. Kapı ardımdan kapandı ve yolculuk başladı. 

Babam sanatçı olmamdan neden  bu kadar nefret ediyordu ki? Onun yüzünden ne konservatuar okuyabilmiş ne de sanatın herhangi bir dalında gelişebilmiştim. Sevdiğim şeyler yerine şirketini yönetecek oğlunu işletme gibi saçma bir bölüm okutmuştu. Asla sevmeyerek okuduğum okulda o kadar kalmıştım ki bu okuldaki 7. ve son senemdi bu senede mezun olamazsam sanırım parayla mezun ettirecekti. Her şey boşa ama bunu anlayamayacak kadar sığ fikirliydi. Hayatımda tek sanat barındırabildiğim an şu sokaklarda 5-10 dakikalık gitarımla şarkı söylediğim anlardı. Hayatım da şu kadar huzura bile yer yoktu onun kitabında. Zamanın da şehir bile değiştirmiştim şarkı söyleyebilmek için ama nafile her zaman buldu ve gitarımı elimden aldı. Yine aynı olayları yaşamak için yanına gidiyordum.

Araba yavaşlamış ve durmuştu. Kapı açıldı. Yavaşça inip babamın yanına doğru salona geçmiştim. Arkası dönük beni bekliyordu. Geldiğimi belirtmek için öksürdüm. Hızla arkasına dönüp yanıma geldi ve aniden sol yanağımda bir sızı hissettim. "Sana kaç kere söylemeliyim? Kaçıncı severinde anlarsın?" diyerek vuruyordu. Artık duygusuz olmuştum hiçbir etkisi yoktu ne elinin ne de sözünün. Bağırmaları devam ederken dinlemiyordum bile. En son sustuğunda "Bitti mi? Bittiyse odama gidicem." dedim. Gözleri öfkeyle bana baktı. Sanırım sinirli adamı iki kat sinirlendirme konuda baya uzmandım. "Sen artık sınırını aştın. Seni bu ülkeden yolluycam. Terbiyeni aldığın zaman geri döneceksin. Anneni de bu süreçte göremezsin." demişti. Son cümleye kadar sakindim fakat son cümle beni yıkmıştı. Annem zaafımdı bunu bana yapamazdı. Bağırdım çağırdım bunun olmayacağını söyledim fakat nafile adamları beni tutup odama atmıştı ve ardından kapı kilitlenmişti. Hangi ülke olduğunu bile bilmiyordum. Annemden uzakta ne yapıcaktım? Annem beni görmese de duymasa da ben onu özlerdim. Ya ben yokken uyanırsa. Hayır olamazdı bu. Buna izin veremezdim. Bu işten nasıl kurtulacağımı düşünmeliydim.

...

Valizlerim toplanmış bir şekilde kapının önünde babamın emirlerini bekliyordum. Hala nereye gideceğimi bilmiyordum. Sürgün edildiğim çok belliydi. En azından annemi görmeliydim. Babam geldi hiç düşünmeden önünde diz çöktüm ve ellerimi birleştirerek "Lütfen onu göreyim ve öyle gideyim. Lütfen! Lütfen!" diye yalvarırken beni yerden kaldırdılar. Kafam eğik konumdayken babam emir vermişti sanırım. Beni kapıya doğru götüreceklerini zannederken annemin kapısının önünde durduk. Yavaşça kapıyı açtım ve içeri girdim. Bir melek gibi ışıl ışıl parlıyordu. Uyurken bu kadar güzel başka bir kadın daha var mıydı acaba? Seneler önce evde çıkan yangında zehirlenerek bitkisel hayata girmişti. 10 yıldır uyanacağı günü bekledim. Her gün onunla konuştum başıma gelenleri anlattım ama yine de parmak bile kıpırdatmadı. Artık kabullendim bu gerçeği belki de kalkamayacak hiç ama yine de bu güzel yüzünü görmek için canımı verirdim. "Anne ben gidiyorum ama şimdilik merak etme pek yakında yeniden buluşacağız." diyip alnından öptüm. Öperken de kokusunu içime çekiyordum. Arkamı dönüp gözümden akan yaşı silerken kapıdan çıktım ve ardından evden çıktım. Çıkarken ardımdan baktım yitip giden bu evdeki hayatıma. Arabaya binip havaalanına doğru yola çıktık. 

Havaalanında sonunda biletimi ve pasaportumu verdiklerinde nereye gittiğimi öğrenebilecektim. Pasaportun arasındaki bileti çıkardım ve üzerine baktım. Ne! Türkiye mi cidden? Ne alaka diye düşünüyordum. Neler gelecekti başıma bu ülkede acaba?


ASRIN

Meltemin telefonunu açıp hoparlöre vermiştim. 

"Efendim Meltem"

"Asrın Hanım, Kore'deki ortaklarımızdan Jeon Mi Sung oğlunu şirkete yolluyormuş Türkiye'ye."

"Denetime mi? ya da yönetimde bulunması adına mı?"

"Hayır efendim. Mi Sung Bey'in kesin emri stajyer olarak başlasın oldu."

"Ee tamam Meltemcim başlasın o zaman benimle alakası ne?"

"Sizin babanızın kesin emri ise sizin ona işi öğretmeniz yönünde. Sizinle alakalı tarafı bu."

"Tabi tabi çünkü hiç işim gücüm yok benim emreder. Sırf beni işten uzak tutsun oyalasın diye yapıyor ama ben ona yapacağımı biliyorum sabretsin." dedikten sonra sinirlenip telefonu kapattım. Zaten yeni yetme bir çekik stajyer eksikti hayatımda tamamlandım şuan diyerek kendi kendime söylenip sinirimi atmaya çalışıyordum fakat olmuyordu. İlyas Demircan beni çok zorluyorsun ama ben de seni zorluycam bekle sen...


Evet arkadaşlar okuduğum bunca hikayenin sonunda bende bu kütüphaneye bir eserimi bırakmak istedim. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Votelerinizi ve olumlu olumsuz yorumlarınızı bekliyorum. 

Zoraki MafyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin