Kâmran

106 18 34
                                    

Kuvvacı umudunu yitiriyor gibiydi çünkü karşısındaki hekim ona yalnızca öfke ve şaşkınlık dolu gözleriyle bakıyordu. Elleri masasında bir yumruk olmuştu ve gözlerindeki nazar ve süzüş çok keskindi bir bıçak gibi adeta. Blöfü de işe yaramamıştı anlaşılan kendisinin. Mecburen yalanlarına yalan katacak ve bu işte başarısız olacaktı. Çoktan babasını nasıl şüphelendirmemesi gerektiği hususunda düşünmeye başlamıştı bile. Genç hekimle olan nazar taksimine bir son verdi, bir cevap bile alamamıştı, anlaşılan yeterince netti netice. Boğazını temizledi, "Hekim Jungkook-"

"Kabul Alaybaşı."

Yüzünü şöyle bir elleriyle sıyırıp burnunu çeken diğeri böyle kesmişti sözünü. Şimdi şaşırmışa benzeyen alaybaşı idi. Olduğu yerde çakıldı. Yavaş yavaş yeniden döndü yüzünü diğerine. Kabul etmiş olmasına şu an inanmak öyle zordu ki! Ve devam ediyordu konuşmaya. "Ama bir şartım var. Tek bir tane." dedi. Şart koşmasına karşı çıkacak değildi elbet beyazlar içindeki sahte züppe, kafasını indirip kaşlarını çattı. "Nedir?" diye sordu. Hekim ona yaklaştı, yavaş yavaş ve ayağının altındaki tahtaları gıcırdatarak. Sol elinin işaret parmağıyla diğerinin göğsüne dokundu. Kararlı bir ifade doğdu gözlerinde, alaybaşı isteyeceği şeyi duymayı beklerken. "Beni herkes öldü bilecek. Herkes hekim Jungkook'u öldü bilecek ve sen tüm İstanbul'un benim öldüğüme inanmasını sağlayacaksın, zorundasın. Cenazem bile olmalı. İşte o zaman yaparım ancak böyle olur." Her cümlesinde hekimin parmağı tehditkar bir şekilde göğsüne değerken dikkatle dinledi her şeyi, ardından derin bir nefes aldı ve sırıttı. Diğerinin ciddi ifadesine karşı gayet rahat bir üslup ile omzuna elinin içiyle bir iki kez vurdu. "Ben de bir şey isteyeceksin sandım. Para, pul falan. Halloldu bilesin."

Hekim çok tez kestirip attı. Hemen masasına döndü ve birkaç şeyini toplarlamak için hareketlendi.
"Benim işim olmaz öyle şeylerle. Bu vakitten sonra paranın bir işe yaramadığından eminim." dedikten sonra alaybaşına yeniden baktı.

"Sözünde duracaksın değil mi?"

Hoseok bu soru karşısında biraz duraksadı, biraz afallamış ve boşluğa düşmüş gibi oldu. Karşısındakinin tek istediği güven ve yeni bir hayat gibi duruyordu. Bu onda ufak da olsa bir hicran izi bırakmıştı, hızlı toparladı düşüncelerini.
"Vatanperverliğim üzerine yemin ederim Hekim Bey. Bana güvenebilirsin-" dediği sırada yeniden kesildi cümleleri.
"Tamam kısa keselim. Ne vakit başlıyor?" Yeniden gözleri dolu gibiydi hekimin, bu yüzden Hoseok kendini zorba ve adi herifin teki gibi hissetmişti. kendi yüzünden olmadığını bilse de bu yaşların, bu durumdaki birinin zaaflarından yararlanmak onu böyle hissettirmeye yetiyor ve artıyordu bile.
"Ş-şimdi." dedi sükunetini az bozarak. Kravatını düzelten hekim bu sefer tam bir afallamışlıkla dönüverdi. "Şimdi?"
"Şu an." diyerek elindeki siyah kumaşı gösteriyordu.

"Annem ve babam bekliyorlar."

Daha genç olan bu sefer tüm dertlerini bir nefesle atacakmış gibi depderin bir nefes verdi. "Sadece çarşafla kandırabilir miyiz sence onları alaybaşı?"

"Daha fazlasını istersen alalım!" Dedikten sonra muzip bir ifadeyle bakıyordu alaybaşı. Bir nükte bir taş vardı bu cümlede ama cevabı da tez gelmişti.
"İstemem, sağ ol! Ne latife sever bir askermişsin meğer! Ashabımı bozma rica ediyorum." Ardından başını kaldırdı ve dudaklarını büktü gözdağı verircesine. "Benim bir kadın kılığına girmekten utandığım falan yoktur. Yalnızca bir kadın nasıl olunur hiç merak etmedim şu vakte kadar..." Hoseok yine de laf cambazlığına hiç de son verecekmiş gibi davranmamayı seçiyordu.

"E tabi öyle. Ben de bir erkek zevce nasıl olur diye hiç merak etmemiştim şu ana kadar." arsızca kıkırdıyordu. Jungkook ise buna epey hiddetlenmişti. Elindeki çantayı masaya çarptı ve işaret parmağıyla onu işaret ederken konuştu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 01, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

INDEPENDENCEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin