ELİF

4 0 0
                                    

Koşuyordu. Nereye neden, nasıl hiç düşünmeden... Sanki koşup kaçarsa her şeyi unutacakmış gibi. Sanki koşarsa yeni bir başlangıç yapabilecekmiş gibi. Ama öyle olmacaktı işte... Niye zorluyordu ki? Kaçmak çözüm müydü? Ooooooo! Öyle demeyin. Yapabileceğiniz hiçbir şey kalmadıysa kaçmaz mısınız? O buraya verebileceği tüm şansları vermişti. Kafasını kaldırdığında karşısında beden hocası Murat Bey'i buldu. Zar zor durabildi. Yoksa büyük bir kaza yaşanacaktı. Kafasını eğdi. Duyacağı azarı yüzü kızarık bekledi.

-Elif! Ne yaptığını sanıyorsun sen? Her gün Elif Hanım kaçıyor mu diye okulun çıkış kapısında mı bekleyeyim?

Ah, bugün Murat hocanın nöbetçi olduğunu unutmuştu.''Şapşal'' dedi kendine içinden. Dünyanın en sert hocasıydı. Hele nöbetçi olduğunda yanına pek yaklaşmamakta ve en iyi öğrenci rolünü oynamakta yarar vardı. Beden dersinde onlara bir güzel günlerini gösteriyordu. Elif beden olduğu günler kendini ayakta tutmakta zorlanıyordu. Zaten kimi bu durumda görürlerse beden dersinden çıktığını anlayıp fazla üstüne gitmiyorlardı. İşin komiği beden hocaları çok da zayıf olmayan, sürekli oturan bir tipti. Bu yüzden onları koştururken her laf ettiğinde herkesten okkalı bir küfür yiyordu. Tabi onun duyamayacağı bir tonda, beden dersinin olduğu her gün farklı şiddetlerde... İstemsizce :

-Buradan nefret ediyorum. Dedi.

-Derdini müdüre anlatırsın. Dedi Murat Hoca asabiyetle.

Elif sıkıntıyla iç çekti. Yanlış bir şey yapmamıştı ona göre. Kim nefret ettiği yerde dururdu ki? Evini, arkadaşlarını, okulunu özlemişti. Burada durması için bir sebep yoktu. O zaman neden hala buradaydı? Bunu hakedecek ne yapmıştı? Tek istediği eski yaşantısına geri dönmekti. Çok şey mi istiyordu? Ne işi vardı ki burada sanki? Ruh hastası olsun mu istiyorlardı? bahçede. Yurda baktı. Erkek tarafında bir baş görür gibi oldu. Ama anında kayboldu. Harika, diye düşündü. Seyircileri de vardı hazırda. Kimbilir kaç kişiye anlatacaktı? Bu okulda bir dedikodunun yayılma süresi taş çatlasın bir gündü. İnsanlar hem ders çalışıp hem motor hızıyla dedikodu yapıp anında yaymayı nasıl başarıyorlar diye düşünmeden edemedi. Aslında pek dikkat çeken biri olduğunu düşünmüyordu (ki fazlasıyla dikkat çeken biriydi) Ama bu yaptıkları onun da dikkatini çekecek kadar dikkat çekmişti. En son sınıfından birinin dediği bir laftan sonra iyice sinirleri tavan yapmıştı. Kimseyle konuşmak istemiyordu. Ama maalesef ki okulda neredeyse herkes onu çok seviyordu. Çünkü hiçbir sorununu dışa yansıtmıyordu. Ne olursa olsun. Şimdiyse müdürün yanına bilmem kaçıncı gidişiydi. Bilmem kaçıncı kez aynı şeyleri söyleyecekti. Müdür de aynı şekilde. Ama bu sefer öyle olmadı. Müdür :
-Öncelikle Elif, artık buraya alışmak zorunda olduğunu bir kez daha sana hatırlatmak istiyorum. Ayrıca burayı tek sevmeyen kişisin. Bu konunun kapanmasını sağlayacaksa çok uzaklaşmamak ve şimdiki isteyeceklerimi yapmak şartıyla koşabilirsin. Çünkü koşucu olduğunu biliyorum. Seni rahatlatıyorsa koş. Ama kaçmak için değil. Neyse bunları boşver şimdi. Sana söylemem gerekenler var. Senin çok iyi voleybol oynadığını duydum. Ayrıca gördüm de. Gerçekten çok başarılısın.
Elif :
-Öyle söylerler
Dedi alçak sesle. Ne olacağını anlamaya çalışıyordu. Müdür oldukça anlayışlı ve ilgili duruyordu. İşte bu ilginçti. Sabırlı olmaya çalışarak müdürün konuşmaya devam etmesini bekledi.
-Ayrıca çok iyi piyano çaldığını duydum. Bu çok büyük bir yetenek. Yurtta da yatmadan önce uzun bir süre yazı yazıyormuşsun. Geçenlerde de edebiyat dersinde yazmış olduğun bir kompozisyonu okudum.
Müdür durakladı ve Elif'in tepkisini inceledi. Elif bir güzel şoklanmıştı. Müdür bunları ne ara öğrenmişti? Kimden öğrenmişti? Nasıl? Hemen cevabını buldu. Yazı olayını tabi ki de yurdun gevezesi Pelin'den öğrenmişti. Neden o odaya geldiği zamanlar defterini kaldırmamıştı ki sanki? Bir şapşallığı daha işte. Piyano olayını da şüphesiz ablası söylemişti. Of abla diye söylendi içinden. Sağ salim şu odadan çıksa iyiydi. Müdür keyifle devam etti :
-Derslerin zaten mükemmel. Ama farkındaysan sadece dersle ilgileniyorsun.
Evet öyleydi. Başka şey düşünmemek için derse sarmıştı. Artık psikopata bağlamıştı.
-Bu diğer şeylerin de üzerine düşsen ne güzel olur. Bu akşam saat dokuzda voleybol antrenmanı var bahçede yurtlular için. Kesinlikle katılmanı istiyorum. Antrenörünüz Murat hocam ve seni orada görmek istiyor.
Murat hoca Elif'in sırtını sıvazladı. Bu iyi hallerini beden derslerinde yapsaydı ya! Murat hoca kafasını gülümseyerek salladı. Elif de gülümsemeye çalıştı ama pek başarılı olamadı. Müdür son hız devam etti. Bitmeyecek diye düşündü Elif.
-Yarın akşam da okul grubumuzun çalışması var. Onlara katılmanı istiyorum. Ha bir de. Okullar arası yapılacak olan kompozisyon yarışması için su hakkında yazı hazırlaman gerekiyor. Ayrıca boş zamanlarının bazılarında Dilara hocana hazırlayacağı sergi için senin yardım edebileceğini söyledim. Son derece mutlu oldu. Ne kadar iyi yapmışım değil mi? (Elif müdürün boazına sarılmamak için kendini zor tutuyordu. Bir patlayacaktı tam patlayacaktı.) Eeee ne düşünüyorsun bakalım?
Elif stres olmuştu. Ne diyecekti şimdi? Ne bahane edecekti? Bulabildiği tek bahane dersti. Sakin olmaya çalıştı ve Bulabildiği tek bahaneye sımsıkı sarıldı.
-Çok güzel söylüyorsunuz ama benim çalışmam gereken derslerim, yazılılarım, proje ödevlerim, okumam gereken kitaplar ve sınavları var. Hepsini birden nasıl yürütebilirim ki? Ben bunları yazın yapsam daha iyi.
Müdür hızla kafasını salladı :
-Pek sanmıyorum bunun mümkün olduğunu. Dediklerimi harfi harfine yapmadığın takdirde hafta sonu izinlerine el koymak durumunda kalabilirim. Ayrıca bazı arkadaşlarının nöbetlerini yapmak durumunda kalabilirsin. Yeterince açık konuştum bence. Anladın mı?
Elif'in ağzından cılız bir evet çıktı. Müdür memnun görünüyordu.
-Gidebilirsin. Dedi.
Elif tam kapıyı açacağı sırada müdür :
-Elif. Dedi. Elif döndü.
-Bu okulda dört yıl boyunca okuyacaksın bunu unutma.
Elif bir şey demeden çıktı. Müdür köşeye sıkıştırmıştı onu. Bunu sırf babasıyla arası iyi olduğu için yaptığına emindi. Ah baba diye düşündü. Herkese kendini sevdirmek zorunda mıydı sanki? Gerçi okulda aynı şey onun için de geçerliydi ama önemli olan şu anki durumuydu. Hafta sonu ablasını burayı gezdireceğine söz vermişti. Diğer hafta sonu da ortaokuldan beri hiç ayrılmadığı arkadaş grubuyla buluşacaktı. Tabi şuanı saymazsak hiç ayrılmadığı arkadaş grubuyla. Yapmak zorundaydı dediklerini. Saate baktı. Beş buçuğa geliyordu. Harika. Herkes yemekhaneye fırlayıp çoktan sıraya geçmiş olmalıydı. Sıranın sonlarına kalmıştı işte. Zaten gevşek gevşek yemek yerdi. Yurda yaklaşmıştı ki bir şey ayağına sürtündü. Yere baktı, bir kedi. Kedilere bayılırdı. Eğilip sevdi kediyi. Soğuktan kedinin tüyleri diken diken olmuştu.
-Umarım sana uygun bir yemek vardır bugün.
Yurda gitti hızla. Ellerini yıkayıp yemekhanede gitti. Ucu bucağı yoktu sıranın. Ama Allah'tan Damla ona yer tutmuştu. Yoksa sıra gelene kadar kesinlikle açlıktan bayılırdı. Tam Damla'nın yanına varacağı sırada yere yığıldı. Son gördüğü Damla'ydı.

ElifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin