onuncu bölüm

4.9K 762 423
                                    

"Aslında o kadar kötü biri değilmişsin."

"Sana da merhaba, gelir gelmez bunu demene şaşırdım." Tahmin ettiğiniz gibi, Felix'ti. Sakızı kasadan geçirdim.

"Bilmem, sadece biraz senin hakkında düşününce buna karar verdim."

"Sen beni mi düşündün?" Bunu sormamla önümde eridi gitti resmen.

"Ya hayır tabii ki! Onu demek istememiştim ben, tamam mı? Biliyorsun!" Bu tatlı stresi beni güldürmüştü.

"Tamam, anladım ben merak etme..Ben de seni sık sık düşünüyorum." Bugün flörtöz günümdeymişim resmen. Ayrıca bugün bir ilk olarak Felix hemen gitmemiş, hatta flörtüme hafif hafif karşılık veriyordu.

Bu cümlemi duyar duymazsa gözleri yok olacak şekilde gülümsedi, al kalbimi cidden böyle yere at, gebert onu Felix. Kıymasını çıkar, yetmedi tepin üstünde.

"Ya, düşünüyor musun cidden?" Bebek miydi bu? Diğer ihtimal ise bipolar bozukluktu sanırım. Umarım bebektir.

"Tabii ki, aklımdan çıkmıyorsun." Sanki gülerken daha da şirin olabilirmiş gibi, kalbimi daha çok öldürebilirmiş gibi kıkırdadı.

"Hem ne oldu sana bugün, hiç bana yüz vermezdin?"

Bana sadece omzunu silkti ve kasaya, bana yaklaştı.

"Bana hiç kendinden bahsetmiyorsun hyung."

"Şu an sarhoş olup olmadığını sorguluyorum." Bu dediğime kahkaha attı. "Gülerken çok sevimli oluyorsun." Bu iltifatıma bir şey dememişti, sadece yüzüme bakarak salak salak sırıtıyordu ve kıpkırmızıydı. Şimdi onu kaçırıp yatağımın altında zorla baksam ne olur? Çok güzel bakardım ona.

"Kendin hakkında bir şeyler söylesene."

"Tamam mesela adım Changbin, yirmi bir yaşındayım, ideal tipimse Seo Felix."

"Soyadım Seo değil."

"Biliyorum."

"Hassiktir."

"Ne oldu?"

"Hızlısın hyung." Gözleri açılmıştı kocaman. Aslında haklıydı, kafama vurasım gelmişti o an.

"Ya hyung şeylerini aşsak mı artık yavaş yavaş?"

"Benden birkaç yaş büyüksün, demem lazım. Ben saygılı yetiştirildim."

"Hayatım falan de." Gülen yüzü anında garip bir ifadeye dönüştü, tanımlayabilir miyim bilmiyorum ama kaşlarını çattı ve benden iğreniyormuş gibi baktı.

"Yavaş ol be gavat." Dediği şeye yüzümü buruşturdum, aman Tanrım şu an acil konu bulmam lazım yoksa gidecekti.
KONU BULMAM LAZIM.

"Tavukların ciğerleri var mı?"

"Ne?" Evet, yine beynim benden bir adım önde başlayıp Felix'e tam istediğim türden bir soru yöneltmişti. Tavukların ciğeri var mı... Yargılamayın, aslında gayet iyi konu. Eğer flörtünüzle konuşmak için konu arıyorsanız sorabileceğiniz türden bir soru bu.

"Soru sordum işte." Yüzündeki garip ifade silinmiş, kahkaha atıyordu artık.

"Bilmiyorum, hiç merak etmemiştim bunu."

"Ben çok merak ediyorum ama şu an." Tavukların ciğerlerini merak ettiğimden benim bile haberim yoktu.

"İyi, git araştır o zaman."

"Neyse, tavuğu boşver de... bende ciğer kalmadı be gülüm." Bu keko girişime cevap vermek için efor sarf etmedi bile, ben de yüzsüzce devam ettim "çünkü tüm ciğerimi yaktın."

Utanmasam fosfor içecektim, master level bir kekoya dönüşecektim şurada.

"Nasıl yaktım acaba?" O da bunun farkındaydı.

"Senin her gün o şirin suratını görmek ne kadar zor bir fikrin var mı? Cidden öpmemek için zor duruyorum. Böyle çillerin belli oluyor falan."

"Çillerimi pek sevmem ben."

"Çillerin çok güzel, mükemmelliğine mükemmellik katıyor." Beş dakika önceki moduna geri dönmüş, sırıtıyordu şimdi bana.

"Sana ciddi bir randevu teklifi etsem kabul etme ihtimalin?"

"Yüzde yüz." Dengesiz seni, az önce gavat şimdi yüzde yüz. Ah Changbin, çok işin var Changbin...

"Tamam o zaman, yeri ve zamanı mesaj olarak atsam?" Bana bebek gibi kafasını salladı. Bugün de iyi iş yapmıştık ya.

"Kolay gelsin!"

Otuz yedi gündür olduğu gibi, bugün de sadece fısıldadım, "teşekkürler."

strawberry gum ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin