712 28 16
                                    

Dreamcatcher- Deja Vu

İnandığım bütün gerçekler
Yalanlarla etrafımı sardı

Fic, 1960'ların sonu ve 1970'lerin başında, Kaliforniya'da faaliyet göstermiş olan seri katil Zodiac'ın hikâyesinden ve tarihi mısır kralı, tanrısı Horus'tan ilham alınarak yazılmıştır. Fakat tarihi karakterlerin dışında olaylar bulunacağı için tarih konusunda akıl vermekten kaçının.

Tarihi Bilgi Açısından.

Horus firavunları temsil eden bir kraldır dolayısıyla Mısır uygarlığının en önde gelen tanrısıdır. Horus ayrıca firavunların bir adıdır da.

Horus bir güneş tanrısıydı ve güneşin doğumuyla ilişkilendirilir. Şahinle tasvir edilir ve buradan gözlerinin keskinliği vurgulanır. Hiçbir şeyin onun gözünden kaçamayacağını vurgular. Merhametsiz yargıç anlamı da verir.

Ra'nın gözü de buna bağlı olarak gelişir ve vicdanın gözünü temsil eder.

Ay ve güneşle, güneş ile ayın dünyanın üzerinde 24 saat nöbet tutması Ra'nın gözüyle ilişkilendirilir. Aynı zamanda Horus ahiret sorgucusu olarak bilinir.

'Bir adam ne kadar saygıdeğerse o kadar çok sırrı vardır.'* demiş Dostoyevski. Hatta Heine dürüst özgeçmişten bahsetmenin olanaksız olduğunu böyle bir şeye kalkıştığı anda sadece yalan silsilesi olacağını söylemiştir. Otobiyografik bir eser okuduğumuzda kim bilir hangi yalan satırları okuyoruz aslında bunu hiç düşündünüz mü? Bazı otobiyografik eserlerde yazarlar okuyucuyu heyecanlandırmak için kendileri hakkında kötü izlenim bırakacak yalanlar bile atarlar. Aslında iyiden çok haklarında negatif yazmayı severler çünkü iyi başlangıçlar okuyucuyu sıkar. Elimizde iki otobiyografik kitap olsa ve birisi zor yaşamlardan iyi bir geleceğe kavuşsa diğeri ise halk tabiriyle gümüş kaşıkla doğsa büyük ihtimalle başından zor şeyler geçmiş olan yazarımız daha çok ilgimizi çekecektir ve aslında yaşadığı şeylerin çoğu yalandır.

Ne diyorduk? Saygın insanlardan bahsediyorduk. Dünyada saygın insan sıfatında kişiler genellikle siyasi başarıları olan insanlardır. Dünyada en çok siyasi alanda bilinmezlikler olduğunu düşünürsek aslında Dostoyevski gerçekten kanısında haklıdır.

"Şu anda Dongdaemun durağındasınız." Metrodaki anonsu duyunca ter kokusuyla karışmış parfümlerin arasından çantamla ilerlemeye çalışıyordum. Seoul'de her şey monotondu tıpkı başka metropoller gibi. Kokular bile monotondu.

Metrodan çıkıp şehre karıştığımda acele eden stresli insanların dünyasında buldum kendimi. Her şeye rağmen bu şehri sevmem insanlardan dolayı değildi, Seoul sıcakkanlı bir şehirdi. Acele eden insanların arasında stabil adımlarımla onlara aykırı gibiydim. Aslında gerçekten kimsenin acelesi yoktu sadece acele etmek kendini önemli hissettiriyordu. 'Bakın ben meşgul bir insanım!' demenin beden diliydi. Yine de yersiz aceleleriyle seviyordum bu şehri.

Emniyet binasının kapısından girerken bazı meslektaşlarımla selamlaştım ve asansör düğmesine basıp beklemeye koyuldum.

"Ceketini beğendim civciv." Kafamı hafifçe yana çevirip göz ucuyla yanımdaki kişiye baktığımda hafifçe kaşlarımı kaldırdım.

"Satayım sana?"

"Allah'ın Kayserili kılıklısı." Hafifçe gülüp asansöre birkaç kişiyle birlikte bindik.

"Bugün işler yoğun gibi görünüyor. Tanrım suç dünyası çok eğlenceli olmalı her gün oranları artmasının bir sebebi var. Belki de beleş jelibon dağıtıyorlardır." diye söylendi Seokjin. Her gün böyle söylenirdi. Söylenmek onun günlük rutininin başını çekiyordu, haksız da sayılmazdı ama söylenmekten hiç yorulmuyordu da.

𝐄𝐲𝐞 𝐎𝐟 '𝗥𝗔' 𓂀  𝐊𝐨𝐨𝐤𝐌𝐢𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin