Bölüm 13

156 38 43
                                    

RESİM, RAIOS. 

LÜTFEN BÖLÜMÜ BEĞENDİYSENİZ OY VE DEĞERLİ YORUMLARINIZI YAZMAYI UNUTMAYIN, İYİ OKUMALAR <3

.

Bilerek diz çökmemiştim, kesinlikle isteğim dışı olan bir hareketti. Bedenimin bana ihanet edişini saniye saniyesine biliyordum. Bunu nasıl yapabilirdi? Böyle bir güç var mıydı? Oysa bu dört ulusun sadece element kullanabildiğini sanıyordum. Böylesine korkunç bir yetenek...

Ne düşündüğümü biliyormuşcasına sırıttı ve gözleri delilikle parladı. 

Gözlerinin içine bakarken birden hafızam titreşti. Gözleri tıpkı Hunter gibi normal değildi... Fakat onunki Hunter'ın gözlerinden daha korkunçtu. Göz bebekleri ince yarıklardan oluşuyordu ve ben bu gözleri biliyordum.

Ben bu gözleri daha önce görmüştüm. 

Başım zonklarken etraf titreşti. Az önceki kararlılığım ve karşısındaki korkusuzluğum gitmişti.. Çünkü onu tanıyordum. Biliyor olmalıydım. 

Ellerimi başımın arasına aldım. "Sen.." diye tekrarladım. 

Bu karşımdaki kişiyi ben tanıyordum. Kalbim kulaklarımda atarken vücudum kontrolünü elinden kaybetmişti. Bu kadar karşısında korkabildiğim kişi kimdi?

Kaşlarını kaldırdı. "Ha? Demek beni hatırlamıyorsun." dedi gülümseyerek. "Hafızanı kaybettiğini duymuştum ancak Hunter sana anılarını geri vermedi demek.." dedi eli tahtın kolunu okşarken.

Gözlerim kocaman açılmıştı. Hiçbir kelime söyleyemiyordum. Çünkü bir anı zihnimde dolaşıyor ama onu yakalayamıyordum. Beni bu kadar korkutmasının sebebi neydi? Bu lanet olası adamı nereden hatırlıyordum?

Tahtın ortasında başımı tutarak çığlık attım. Hunter beni buradan çekip almalıydı fakat yine de... Deliriyordum. O anı hatırlayamadığım için deliriyordum. 

"Gücüm karşısında zayıfların delirdiğini unutmuşum. Fakat senin bu kadar zayıf olduğunu bilmiyordum, Daisy." dedi kurnaz gülümsemesiyle gözleri parlarken. 

Kolyemin ucundaki yüzüğün ısısı birden gerdanımı yaktığında elimi göğsüme koydum. Neler oluyordu? Şuan bende olan bu çıldırma sebebi neydi? Bu kadar mı düşmüştüm ben?

Onun gözlerine tekrar baktığımda karanlığın beni çektiğini hissediyordum. Karanlık olan benim geçmişimdi ve o karanlıkta gerçeği bulmak istiyordum. 

Gözlerimden yaşlar süzülürken göğsümde tuttuğum yumruğu sıktım. Ondan tiksiniyordum. Daha önce onu biliyordum ve o zamanda ondan nefret ediyor olmalıydım. Ancak bu korku... Hiç bu kadar yoğun hissetmediğim bir korkuydu. Daha önce de hissetmiştim.

Neyden korkuyordum bu kadar? 

Yalnız olmayacaksın. Asla karanlıkta kalmayacaksın.

Öyle bir şey olursa karanlığını defederim. 

Hunter bana bir söz vermişti...

Ama benim gibi aynı kaderi paylaşmana izin vermem. Bu yüzden bile karanlığını ben hapsedeceğim.

Bunlar bana Hunter'ın verdiği bir sözdü. Neden bu korktuğum adamın karşısında bunları hatırlıyordum ki? Korkmamı gerektirecek şey neydi? Belki cahildim, etrafımdaki bu dehşet güçler karşısında kalakalıyordum. 

Fakat Hunter'ın sıcacık ateşinden korkmamıştım. Vahşi kırmızılığından... Gözlerinin rengini gördüğümde bir korku hissetmemiştim sıradışı olsa bile. Hatta o gözlerinin rengini bile seviyordum. Neden peki? Bu adamın gözleri bana hangi olayı çağrıştırmıştı?

ATEŞİN EFENDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin