Benim adım Hazan. Hazan Sessiz. Benim bir kusurum var.
Sessizim. Gerçekten.
Konuşmaya çalıştığımda saçma ve acınası sesler çıkardığımdan, çok uzun zamandır sadece susuyorum. Bu da kaderimin şirin bir tesadüfü işte.
Konuşamıyor olmanın iyi yanlarını saymak istersem sayamam. Çünkü yok.
Ama seni sıkıntıya sokacak milyon tane kötü yanı var. Bu, bu kusuru kötü yapan en büyük etken.
Mesela araba kullanırken senin gibi dilsiz biriyle iletişim kuramazsın. Ya da biri adres sorduğunda falan... Her neyse, geçelim bu konuyu.
Hem... Ya kör olsaydım? Dünyayı algılayamamak acı verici olurdu. Ama durun âmâ dostlarım, üzülmeyin. Kelimeler... Onlara dokunamamak da acı verici.
Ama yine de, buna alıştım ve sevdim. Sessiz kalmak o kadar koymuyor artık. Sabah kalktığımda o kadar acıtmıyor, “Günaydın!” diyememek.
Tamam, peki, azıcık.
Ama insanın zaten “Günaydın” diyecek bir kimsesi bulunmadığı için... Ah, ne acı! Hem yalnız, hem de özürlüyüm. Haydi, topluca bana acıyalım!
Ekmek almaya gittiğimde tüm bu dertlerimi yüklenerek bir gülümseme attım, bakkal amcaya. İşaret diline bile lüzum görmeden anladı derdimi, sabah sabah ne alabilirdim ki? Geri dönerken karşıdaki daireye birilerinin taşındığını gördüm.
Yeni komşu. Yeni bir tip, yepyeni sorular.
Ama beni ilgilendirmiyordu. Unutmadım, ben bir dilsizdim. İsteksiz adımlarımı hızlandırarak daireme girdim. Kahvaltı yapmam ve işe gitmem gerekiyordu.
Evet, dilsizdim ama yaşamak için çalışmam gerekirdi, değil mi? Ayrıca bir evcil hayvanım bile var. Bir uğurböceği. Adı Uğur. Böyle de hayvan ve yaratıcı isim severim işte.
En sevdiğim elbisemi giyip büroma -evet, dilsizler de editör olabiliyor- doğru yola çıktım. Arabamla.
Ehem, şey, arabam da var. Bir Mini Cooper gibi olmasa da... Tamam, azıcık ucundan tosbağaları andırsa da...
Bugün yeni bir yazar gelecekti ve kitabını bırakacaktı. Büroda otururken içeriye genç bir adam girdi. Bu olmalıydı. İşaret diliyle sadece koltuğu gösterdim gülerek.
Ve o da bana işaretle ne demek istediğimi anladığını söyledi.
Evet, işaret diliyle söyledi bunu.
Genelde arkadaşlarımın tamamıyla işaret diliyle anlaştığım için bu bana ilk başta garip gelmemişti ama gelen kişinin yeni yazar olması kafama sonradan dank etti.
Elini uzattı ve “Merhaba. Ben Uğur.” dedi. Gülümsemesi yüzünde büyürken gözlerim onun güzel yüzünü, kulaklarım onun etkileyici sesini inceliyordu.
Dilsiz olmanın bana bir türlü veremediği utangaçlık yüzünden; işaret diliyle, “Hayır, o benim evcil hayvanımın ismi.” deyiverdim.
Kahkaha attı. Ve etrafında parıltılar uçuşmaya başlamıştı. İşaret dili bilen biri. Hem de konuşabiliyor. Harika!
“Ne yazık ki benim de ismim.”
Allah'ım, gülerek konuşmak bir insana ancak bu kadar yakışabilirdi! Kitabını onaylamak için sabırsızlanıyordum!
Öhö, yani şey; herkese tarafsız bakış açısı mühim tabii.
Gülümsedim sadece. “Bir köpeğiniz mi var?” diye sordu sonra.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz (TAMAMLANDI)
General FictionDoğuştan sessiz bir kızın hikayesi. -tek bölümlüktür-