Sadece düşünüyorum. Hata mı yaptım? Belki de kırdım. Kaybetmekten korktum ve çok sıktım onu, ya da güvende hissettiremedim. Hep yanında olacağıma inandıramadım. Benim suçum. Kim bilir? Belki de o kaçmak istediği için sundu böyle bir bahaneyi. Artık ne doğru, ne yanlış bilmiyorum.
Duyduğum şey karşısında tam olarak donakaldım. Doğru mu duydum? Ah, tabii ki yanlış.. Ben mi kullanacakmışım onu? Sanırım beni bir başkasıyla karıştırdı.
Jihoon: B-ben mi kullanmışım onu? Ne yapmışım tanrı aşkına??
Hâlâ içinden çıkamadığım bu şok durumu ve sinirden -belki de hayal kırıklığından- çatallaşan sesim daha da delirmeme sebep oldu.
Chan: Hyung, anlatacağım. Lütfen sadece sakin ol.
Elimle ağzıma sanki fermuar çekiyormuş gibi yapıp arkama yaslandım. Şimdi Chan'ın söylediği her şeyi kelimesi kelimesine analiz etme vaktiydi.
Chan: Şöyle ki, sanırım 3 ya da 4 sene önce aranız gittikçe açılmaya başlamış. Yani Soon hyung öyle dedi, biraz da benim gözlemlerim. Her neyse ben devam edeyim. Siz daha çok yakınken, Soon hyung nihayet bu duygularını adlandırmayı başarmış. Birkaç hafta sana nasıl açılacağını düşünmüş. Bir türlü doğru zamanı bulamamış, ya da o bulamadığını düşündü.
Sözünü kesmeden dinledim, dinlediğimi belli etmek için de ara ara kafamı salladım.
Chan: Senin kuzenin gelmişti hatırlıyor musun? Neydi adı.. Hyujin? Heh, işte o. Soon hyung da o gün dışarıda olduğu için onun geldiğini bilmiyormuş. Elinde çiçekler, kapına gelmiş. Artık kararlıymış ve sana anlatacakmış her şeyi. Sonra kapıyı aralık görmüş ve kafasını uzatmış. Sizi görmüş. Siz çok hararetli bir konuşmanın ortasındaymışsınız. Kapıyı tıklayıp içeri girecekken seni duymuş. Sen "Ben bu şekilde yaşayamam. Artık onunla arkadaş kalmak istemiyorum. Kalbim günden güne daha da zorlanıyor. Bunu kendime yapamam. Nereye kadar böyle? Sanırım onunla konuşmam ve her şeyi açıklamam lazım. Çok ikiyüzlü hissediyorum. Belki benden nefret edecek ama artık zamanı geldi."
Anlattığı her şeyi dün gibi hatırlıyorum. Dediğim şeyleri de öyle. Başka birinden dinlediğim için bu söylediklerim kulağa çok kötü geliyor. Umarım Soon devamını da duymuştur umuduyla dinlemeye devam ettim.
Chan: Mutfağa gitmek için odamdan çıkmıştım. Sonra senin kapının önünde Soon hyungu gördüm. Ben ne olduğunu anlayamadan elindeki çiçekleri duvara fırlatıp çıktı gitti. Cidden şaşırmıştım çünkü Soon hyungun artık sana açılacağını falan düşünüyordum. Bana bahsetmişti biraz. Gidip çiçekleri aldım ve peşinden gittim. Beni farkettiğinde bir müddet ayakta durdu. Sanki kızmak, bağırmak ya da küfretmek istiyor gibiydi ama hiçbirini yapmadı. Öylece kaldırma çöktü ve ağlamaya başladı. Nesi olduğunu sorduğumdaysa sustu.
"Yapmış olamaz, bunu bana yapamaz." diye sayıklayıp durdu sürekli. Kim diye soramadım. Sen olmadığına da adım gibi emindim. Ama işte.. Meğer senden bahsediyormuş. Sonrasında ise uzaklaşmaya başladınız ve ben hiçbir zaman anlayamadım. Yani sonuç şu ki, senin onu kendi duygularını anlamak için ve belki de biraz vakit geçirip kafa dağıtmak için kullandığına çok emin.Cümlesi bittiğinde ben de bitmiştim. Dediklerimin öyle bir anlam taşımadığını bildiğim halde kendimden nefret ettim. Gözlerim bulanıklaştı, muhtemelen dinlerken gözlerimde biriken yaşlardan dolayı.
Konuşamadım bir süre, sadece sustum. Kendime geldiğimde açıklamaya çalıştım.Jihoon: B-ben öyle demedim.. Yani dedim ama, ö-öyle demek istemedim.
Ben de ona aşık olduğumu söyleyecektim ve Hyujin'den tavsiye istiyordum. Onunla arkadaş değil, sevgili olmak istediğim için söyledim o cümleyi.. Chan, bana inanıyorsun değil mi? Ben Soon'u gerçekten çok seviyorum. Onu asla kendime alet etmem, edemem. Zarar vermem ona, yaralamam.. Neden devamını da dinlemedin aptal Soon!?"Ben gerçekten ona çok aşığım. Ama ya beni reddederse? Düşünsene, şu an en yakın arkadaşıyım ama ona aşığım. Bunu öğrendiğinde ikiyüzlü pislik biri olduğumu düşünecek ve ben hem onun arkadaşlığını hem de onu kaybedeceğim. Beni arkadaşı olarak seviyor buna eminim. Ama artık dayanamıyorum, kalbim acıyor. Onunla konuşacağım."
O gün dediklerimin devamını hatırladığım zaman gözlerimde her an akmaya hazır şekilde bekleyen yaşlarım peşisıra akmaya başladı. Ben de kendimi tutamadım ve kafamı yastığa gömüp hıçkıra hıçkıra ağladım. Bu halime acımış olmalı ki Chan gelip bana sarıldı. İstersem Soonyoung'la konuşabileceğini söyledi. Reddettim. Onunla kendim konuşup her şeyi açıklayacağımı söyledim. Anlayışla karşıladı ve saçlarımı öptükten sonra yatmamı söyleyip evden çıktı.
Şimdi bu koltukta, ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerim, akan yaşlar kuruduğu için gerilen yanaklarım, kemirmekten neredeyse kanayacak noktaya gelen dudaklarımla öylece oturuyorum. Düşünemiyorum da, sadece karşımdaki fotoğraf çerçevesine bakıp birkaç gözyaşı daha döküyorum. Burada ikimizin fotoğrafı var. Tanrım, bir zamanlar gerçekten beraber uyurduk..
Rahatlamak adına lavaboya gidip ılık bir duş aldım. Kendime geldiğime emin olduktan sonra ağlamaktan yorgun düşmüş bedenime bir iyilik yapıp yatağıma gittim. Şimdi ki sorunum, Soon'a bunları nasıl açıklayacaktım ki ben?
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smile flower ;; soonhoon
Short Storyseyrettiğim en güzel manzaranın, en güzel mavisisin.. çiçek kokan gülüşe sahipsin.. okuduğum en güzel şiirsin..