***
Mark Knopfler - A Place Where We Used to Live
Jeongguk
Düşünceler beynimin etrafında kendine oturacak yerler arıyordu. Yorgundum. Düşündüğüm her şeyden hızlı bir şekilde gözlerimin önünden geçse bile ben kendimi hala bunların gerçek olduğuna inandırmak istemiyordum.
İki kere.
Tam iki kere beni evime getirmişti. Düşünceler gerçekten de kendilerine oturacak yerler bulmaya başlamıştı. Onun kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu.
Sapıktı belki, belki de bir katil. Şimdiden bana yardım edip ileride böbreklerimi satacak bir mafya bile olabilirdi. Bu kadar yakışıklı insanlardan genelde böyle psikopatça ruhlar ortaya çıkardı.
Belki de sadece bir yardım severdi. Bilmiyordum. Neyin ne olduğuna dair em ufak bir fikrim bile yoktu. O sokakta beklememizin tek sebebi oydu. Bana kim olduğunu göstermek istiyordu.
Sabaha kadar uyumamıştım ve güneş doğmaya başladığında fark etmiştim sabah olduğunu. Fazla yorgun hissediyordum ama uyuyamayacak kadar merak içerisindeydim.
Bilirsiniz böyle günleri. İçinizi bir şey kemirir ve asla gözünüze uyku girmez. Uykusuzluktan ölecek olsanız bile.
Üstümü bile değiştirmeden uzandığım yatağımdan ayağa kalkmıştım. Saat sabahın altısı olmalıydı. Salonumda asla taşıyamadığım bir adam vardı ve benim gitmem gereken bir ders vardı. Bunların hepsi bir yana iyi bir sabah yürüyüşüne ihtiyacım vardı.
Üstümü bile değiştirme ihtiyacı duymadan salonun ortasına gelmiştim. Gözlerimin şiştiğine emindim. Aynaya bakacak cesaretim yoktu bu yüzden her şeyi es geçerek, yerdeki Jaebum'u bile, anahtarı alıp evden dışarıya attım kendimi.
Nedendir bilmiyorum ama sabahın erken saatlerinde hava daha temiz oluyordu. Temizliği bana çocukluğumu hatırlatıyordu ister istemez. Yaşadığım bütün talihsiz anların geleceğimde olduğunu bilseydim o zaman öldürürdüm kendimi. Kız kardeşimi hatırlatıyordu bu hava bana.
Ailemin geçirdiği kaza üzerine kaybettiğim kız kardeşimle yalnız kalışımı hatırlatıyordu bu saatler nedense. Yalnızlığın, hep çok zor olduğundan bahseder yaşlılar. Yaşayan evlatlarının aramaması batar onlara. Ama ben, arayacak kimseyi bulamıyordum. Dayım dışında.
Arka ceplerimi yoklayarak telefonumu bulmuştum. Uzun zamandır yapmam gereken şeydi ve evet, yalnızdım. Belki de düşündüğüm kadar güçlü değildim. İnsanlara ihtiyaç duymaya başlıyordum belki de. Ya da dayımı özlemiştim.
Telefonumu bulduğumda bir süre ekrana bakmıştım. Yapmak istediğimden emin değildim ama beklemenin de kimseye faydası yoktu. Rehberdeki ismini bulup kısa bir tereddütün ardından basmıştım ismine. Yok olmak istiyordum şu an ama çalan telefonu da duymadan edemiyordum.
"Alo? Jeongguk? Sonunda gerçekten sonunda. O kadar mut-"
"Sus ve konuşmama izin ver." demiştim hızlı bir şekilde. Uzun zamandır özlediğim ses tonunu duyduğumda istemsizce annemi hatırlatmıştı bana. "Öncelikle, Eun için yaptıklarına minnettarım." Bir şey söyleyecek gibi olmuştu ama umursamadan devam etmiştim. "Geçmişte yaşamaktan çok yoruldum artık bu yüzden seni yeğenin olarak sık sık arayacağım ve bir şekilde, bu soğuk hava dağılacak çünkü senden başka kimsem yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
V | taekook
FantasyFazla sarhoş olan Jeongguk, uyandığında kendisini evinde bulur ama oraya nasıl geldiği büyük bir gizemdir.