Deli gibi yağmur yağıyordu.
"Ah, lanet olsun!"
Su damlaları pencereye sert sert vururken sadece ay ışığının yansıdığı odada dert içinde dolanıyordum. Odanın içinde daireler çizerek dolaşıyor ve kendimce küfürler ediyordum. O kalp okşayan sesi işitmemle küfretmeye ara verip pencereye yaklaştım. Ses yağmurun sesi yüzünden boğuk bir şekilde gelse de hâlâ etkileyiciydi. Pencereyi açmadan dışarıya baktım. Su damlaları yüzünden her şey yamuk yumuk gözüküyordu. Sokak lambasının ışığı sayesinde ancak ayırt edebiliyordum bazı şeyleri. Ancak her şeyi incelememe gerek yoktu, sesin sahibi penceremin önündeydi.
Bunca yağmura rağmen pencereyi açtım. Şarkı söyleyen siyah deri ceketli çocuğa bağırmaya başladım.
"Islanacaksın gerzek!"
Söylediğim şeyle pencereyi açtığımı fark etmişti. Bakışlarını bana çevirdi. Sırılsıklamdı. Kesin hasta olacaktı. Buna rağmen sırıttı.
"Bugün de çok kibarsın Jaehyung."
Söylediği şeyle göz devirdim.
"Kapıya dolan."
Elleri ceplerinde evin önüne ilerlemeye başladı. Ben de o sırada pencereyi kapatıp kapıyı açmaya gitmiştim.
Kapıyı açıp ıslak çocuğu içeri aldım. Banyoya gidip bir havlu aldım ve onun üzerine doğru umursamazca fırlattım.
"Yağmur yüzünden gelemeyeceğini düşünüp ben geldim."
"Aptal, hasta olacaksın."
Islak bir şekilde bana yaklaşıp yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Eşcinsel olmadığı için bunda bir sorun bulmuyordum. Dik dik gözlerinin içine baktım. O ise sırıtıyordu.
"Bakarsın sen bana."
Göz devirip ondan uzaklaştım ve salona geçtim. Kendimi kanepeye atıp açık olmayan televizyona bakışlarımı dikip düşüncelerin beynime akın etmesine izin verdim.
"Gecenin bir saati penceremde şarkı söyleme. Evde bir kadın oturuyor sanacaklar."
Havluyu kafasına gelişigüzel atan Younghyun yanıma geldi ve ıslak bir şekilde yanıma oturdu. O sırada kanepeyi önemseyecek hâlim dahi yoktu.
"İçeride de söyleyebilirim."
Gözlerimi onunkilere çevirdim. Her zamanki gibi parlayan gözleri başından beri benimkilere dönüktü. Göz göze gelmemiz her zaman tüylerimi diken diken ederdi.
"Gereksiz."
Söylediğim şeyle kırıldığını istemsizce oynayan dudağının kenarından anlamıştım ancak gözleri bu durumu belli etmemeye devam ediyordu. Bir sessizlik oluşmuştu, sessizlikleri sevmeme rağmen söylediğim şeyin ardından böyle bir şeyin olması pek hoş olmamıştı. Durumu toparlamaya çalıştım.
"Bu yüzden benimle beraber söyle. Hem alıştırma yapmış oluruz. Her zaman tek başına söylüyorsun."
Kanepeden kalkıp mutfağa ilerledim. Su kaynatma makinesine su doldurup düğmesine tıkladım ve salona geri döndüm. Younghyun hâlâ bıraktığım gibi duruyordu. Bedenimi yanına atıp bacaklarımı da ıslak çocuğun üzerine uzattım. Koltuğa yaslanmış duran gitarı alıp kucağıma yerleştirdim ve Car, The Garden'ın Island isimli şarkısını söylemeye başladım.
Benimle beraber şarkıya eşlik eder diye düşünmüştüm. Şarkımı böldü.
"Evinde elektrik olduğunu tahmin etmemiştim."
Sinirlenmemek için uğraşırken gitarı kucağımdan indirdim, ayaklarımı Younghyun'u rahatsız etmek için iki yana sallamaya başladım.
"Ama var."
Huysuz bir şekilde kaşlarımı çatıp kanepeden kalktım tekrar, mutfağa dönüp iki kupa çıkarttım. Kupaların dörtte birini kahveyle doldurdum ve üzerlerine sıcak suyu boşalttım. İçlerine gelişigüzel iki kaşık bıraktıktan sonra kupaları alıp salona döndüm ve kupaları sehpaya bıraktım. Kanepeye oturmadan odanın içinde yürümeye ve daireler çizmeye başladım.
"İlk konseri nerede vereceğiz?"
Nefes alışverişlerinin titrek bir hâl almaya başlamasından bile üşüdüğü anlaşılan Younghyun, kupalardan birini eline almış kaşığı kupanın her tarafına çarptırarak karıştırıyordu. Sinir bozucu davranmayı kesmesini umuyordum.
"Seul."
"Buradan başlıyoruz yani?"
"Sakladığın herhangi bir paran varsa söyle uzaklardan başlayalım."
Göz devirdim. Çok zıttık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unsere Weltreise ;; jaehyungparkian
Fanficİki cebi delik sanatçı, zıt kişilikler ve bir dünya turu planı...